"Yalnız sansürcülerin hayal gücünü aşmayan şeyler sansür edilebilir" Andrzej Wajda (Sinema ve Ben)

18 Haziran 2025 Çarşamba

Kitap


Savaş Günlerinde:
Bertrand Russell (1872 - 1970)

             
 

Beyoğlu

Odak Noktaları: Fotoğraflar Aracılığıyla Anlatılarda Gezinme: Byron Smith
19 Haziran 2025, Saat 19:30’da İFSAK Nurettin Erkılıç Salonu’nda Fotoğraf Gösterisi/Söyleşi

Byron Smith, yerel gazetelerden küresel çatışma bölgelerine uzanan dönüştürücü bir yolculuğun izini sürerek, her fotoğrafın neyi göreceğinizi, neyi ortaya çıkaracağınızı ve yüzeyin altında hangi derin insan hikayesinin yattığını seçmenin kasıtlı bir eylemi olduğunu ortaya koyuyor. New York’dan Brezilya, Yunanistan, Musul, Sudan ve Ukrayna’ya uzanan bir dizi güçlü görüntü aracılığıyla Smith, görsel hikaye anlatma sanatını parçalara ayırıyor; bir fotoğrafçının odak noktasının yalnızca teknik hassasiyetle ilgili olmadığını, aynı zamanda tanıklık etmek, perspektifleri zorlamak ve birbiriyle bağlantılı insan deneyimimize dair daha derin, daha ayrıntılı bir anlayış yaratmakla ilgili olduğunu gösteriyor.     

 

Taksim

 
Analog fotoğrafla kadın gözünden bir dünya
Üç kadın fotoğraf sanatçısının analog tekniklerle oluşturduğu kareler ‘Kontakt’ sergisiyle sanatseverlerle buluştu. Fotoğrafevi’ndeki sergi, izleyenleri siyah beyazla harmanlanan, deneyselliğin ön planda olduğu bir yolculuğa çıkarıyor.

 

Kaza,-

 Trafiğe bağlı ölümler hakkında konuşma şeklimizi niçin değiştirmeliyiz?
Colleen Corcoran

Her şeyden önce, trafikte gerçekleşen hemen hiçbir yaralanma veya ölüm “kaza” değildir. Hemen hepsi daha iyi cadde ve sokak düzenlemeleri, hız tedbirleri ve sürücülerin temkinli hareketleriyle önlenebilir. Örneğin “uçak kazası”nda öldü demeyiz, “uçak düştü” veya “uçak çarptı” deriz. Çünkü buna neden olmuş olabilecek tüm etkenler, söz konusu bir uçak kazası olduğunda, gelecekte benzer bir trajedinin tekrarlanmaması için detaylıca araştırılıp incelenir.
Benzer bir süreç ciddi otomobil çarpmalarında da işletilmelidir. 
-Kazaya karışanların yetersiz veya açık olmayan trafik işaret ve sinyalleri nedeniyle kafası karışmış olabilir mi?
-Sürücü telefonuna bakıyor muydu veya hız yapıyor muydu?
-Yolun belli bir aralığında hız limitlerini düşürmek veya şerit genişliklerini düzenlemek gelecekte hıza dayalı ölümcül çarpışmaları önleyebilir mi?
 
Bir kez çarpmaların önlenebilir olduğu gerçeğini tanıdıktan sonra, yukarıdaki ve benzer soruları sormaya başlayabiliriz. Şimdi bu yazıyı okuyorsanız madem bundan sonra bir daha asla “trafik kazası” dememeye söz verin ve dahası öyle söyleyen diğerlerini de uyarın. 
Biz ne zaman “kaza” kelimesini bu bağlamda kullandığımız dilden çıkarırsak trafiğe bağlı can kayıplarının önlenebilirliği konusuna kaderci kültürel bakışı değiştirmiş olacağız.

Güvenli olmayan sokaklar annemi öldürdü.
Harekete geçme zamanı.
Colleen Corcoran

Zonguldak

 

16 Haziran 2025 Pazartesi

Şişli

 

14. Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali’nden bir seçki Mecidiyeköy Sanat’ta: Şehir de itiraz eder
Mecidiyeköy, İstanbul’un en işlek noktalarından birisi. Hatta kimilerince çok “kalabalık” ve “çok boğucu”. Amaçsızca yükselen gökdelenlerin, tıklım tıklım trafiğin ve kent suçuna karşı durmak isteyen belediye başkanının hapiste olduğu bir semtin “gözbebeği”. Tam da bu keşmekeşin ortasında, Mecidiyeköy Meydan’da İstanbullulara çölde bir vaha sunan Mecidiyeköy Sanat, küratörlüğünü Laleper Aytek’in üstlendiği “Şehrin İtirazı” adlı sergiye ev sahipliği yapıyor. 
 14 Eylül’e kadar ziyaret edilebilecek.
 Serginin en önemli özelliklerinden birisi, kadın fotoğrafçıların yüzde 61 oranla temsil edilmesi.

                            

Belediye başkanlarımızı hapishanede...

Belediye başkanlarımızı hapishanede görmek istiyoruz

İbrahim Akyürek, 2019

Belediye başkanı seçimlerinde oy verirken yetki de vermiş oluyorsunuz. Ancak, sonrası yani, yetki vermenin ayrılmaz parçası olan sorumluluk kimsenin aklına gelmiyor. Zaten oy verirken de gelmiyor. Çünkü sorumlu tutmak için, sorumluluk duyan bir yurttaş kimliği de edinmeniz gerekiyor. Bu kimliğe sahip olup hevesle sandığa koşanların sorumluluk takibine girmemesi ise en hazin olanı.

Bizim şehirde yaşanan bu. Kocaman şehirlerde yaşayanların bizden farkı var. Onlar, oy verdikleri partinin ilişkilerini, avanta dağıtımını, paylaşan avantacıları çok yakından görmek şansına sahip değiller. Yaşadıkları mekanın büyüklüğü buna fırsat vermez. Bildikleri genel medya aracılığı ile sınırlıdır. Bizim gibi kent merkezi orta boydaki taşrada, hele tek caddeli, yarım tas benzeri bizim şehirde çağdaş kılıklı olanlar da dahil avantacılara el-kol mesafesinde yakınsınız. Birinci elden tecrübelisiniz yani. Bu yüzden, “pişkin bir susmacı laik” değilseniz büyük şehirlerde yaşayan düşünsel oydaşlarınızı uyarmanız bile gerekebilir. Senin orada iyi, çağdaş insana benziyor diye oy verdiklerini, gel de bizim burada gör, mesajı vermek gibi… Aracısız, doğrudan gördükleriniz kendinizi sorumlu hissetmenizi ve öfkenizi de artırıyor çünkü…

Savcısınız, Belediye başkanısınız, sorumluluk alanınızda olan pazaryerinin çatısı çökmüş ölmüşsün. Belediye binasının hemen yakınındaki sahipsiz tren geçidinde ölmüşsün. Belediye bağlantılı kazı çalışmalarında kazdığın toprak yığını altında ölmüşsün. Yıkılan endüstri binasının kalan kuleleri arasındaki çukurlarda ölmüşsün. Ölen ve öldüren ilişkisi iç içe aslında: kurban-kurban… öldüren başkan-ölen başkan…öldüren savcı-ölen savcı…

Felsefesi böyle ikircikli, ama yaşam pratiği somut. Bizimkiler elini kolunu sallayarak canlı canlı geziyor. Biriktirdikleri avantaları, mafyatik ilişkileri sorup sorgulayan sosyalist, en azından yurttaş tanımını hedeflemiş bir akıl da yok. Sonuç, seçim günlerinde avantacılardan seçmece yap: “Bu sefer buna, ötekinde ona,” bir de küsmece oyunu var:  “tencereme, fileme, manzarama, yoluma dokunanı bu defa tanımam küserim…”

 

“sorumlu tutma, hesap sorma”

Şimdi, zaten dert edilmeyen “sorumlu tutma, hesap sorma” farkındalığında da sorun var. Küreselleşmenin tüm ülkelere verdiği emirlerden biri olan taşeronlaşma sorumluluk hukukunu da parçaladı. Şehrin merkezinde yenilenen küçük bir köprü çalışmasının ayak altında önlem alınmadan, gece ise ortam aydınlatılmadan yapılmasına karşı verdiğim dilekçeye CHP’li belediye zabıtasının bana yanıtı önlemi taşeron alacak, oldu. Neyse ki grizu ve göçük olaylarından biliyoruz hukuk, taşeronun sorumluluğunu da Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda olduğunu söylüyor. Sorumluluğu üzerinden atan uyanık zabıta elemanının sülalesi de bu arada kamu avantasını yiye yiye genişliyor. Kocaman şehirlerde yaşayan sizler, seçim sonuçları sonrası renkli haritalara bakıp Karadeniz'de bir CHP rengi gitti, diye üzülüyorsunuz. Neden kaybetti acaba sorusu, yurttaş merakına dönüşmediği gibi genelde araştırmacı gazetecilik konusu bile olmuyor.

Sorumluluk, şirket gibi yönetilen devlet ekonomisinin azgınlığı içinde artık devletten yurttaşa atılıyor. Atılmakla kalmıyor, bunun günlük dili oluşuyor. Özellikle, trafik kazaları ve doğanın katli haberlerine dikkat edin suçlu, günah keçisi hep seçimlerin de av, oy malzemesi olan, yurttaş-insan oluyor. “İnsan eliyle, insan kaynaklı, insan yüzünden” özellikle çevreci örgütlerden peydahlanan çevre haberlerinin giriş vurguları oluyor. Yol kusurları, araç kusurları, denetim yozluğu, yerel şirketlerin bürokrasi içinden ayarttığı adamlarla ormanları, kıyıları talan etmesi arada kaynayıp gidiyor. Sonunda olan oluyor, günah keçileri birbirine saldırıyor, cumhuriyet kadınlarının “eğitim, kültür şart” nutukları havada uçuşuyor, kadınlar avantacı cumhuriyet erkeklerini yok saymayı marifet sanıyor.

Sorumluluğu görünmez kılan başka neden son yılların modası tek taraflı anlaşılması huzur veren “yandaş” sözcüğü. Bu sözcükle anlatılmak istenen iktidarda olmak, iktidarı dost tutmak ise her CHP’li belediye başkanı da kazandığı kentinde iktidar. Onun da ihalesi, şirketi, alımı, satımı, yerel medyası, mafyası, kayırdığı sülalesi var.

Sorumluluğu görünmez kılan bir başka neden siyasi mağdurluk kaynaklı, yani HDP’li belediyelerin eleştiriden muaflığı. Ayıptır söylemesi her kenti kontrol eden en az on azgın aile vardır. Bunların kasaları, silahları, ilişkileri de büyüktür. Yerel televizyon, gazete, yerel güvenlik, adalet  bu azgınların kontrolündedır. Eskişehir’de de, Diyarbakır’da da, Adana’da da, Ahmet Türk’lü Mardin’de de durum değişmez. Bizde belediye başkanları hapishanede ancak “büyük siyasi iç mesele” hesaplaşmaları yüzünden yatar. Görevleri ile bağlantılı “para meselesi” yüzünden yatmama kuralı her kafadan siyasilerin aralarında anlaştığı ortak paydadır.

Eskişehir olsun, Diyarbakır olsun bir kenar mahallede kanalizasyon çukurunda  bir çocuk ölsün sonuç değişmez. Belediye tarafından bakımı yapılmamış bir yaşlı ağaç kafanıza devrilsin durum değişmez. Sadece bir oyluk canı olan tüketici-yurttaş ölüp gitmiş, telef olmuştur o kadar.

Gazete haberlerinde okuduğumuz “Görevi ihmal, hizmet kusuru, kasıtlı taksir, taksirli suç” gibi hukuk terimlerinin en fazla karşılığı bol ertelemeli maddi ceza olur.

Seçim anketlerine, sonuç yüzdelerine, renkli seçim haritalarına ayırdığımız merakı “hapishanede yatan belediye başkanı görmek istiyoruz” talebi ile birleştirirsek, sandığa küsenlerin oranı da azalmış olur. Dün başkasının başına gelen ihmalden kaynaklı bir acı olay, yarın bizim başımıza geldiği zaman en azından kendimizi suçlamaktan kurtulur, yaşayacağımız travmayı sistemi de huzursuz eden öfkeyle aşabiliriz.

 

***

Psikiyatri uzmanı, yazar Cemal Dindar Soma’da gördüğü, madencilere seslenen uyarıcı iş levhaları serisini “Bir şey olursa senin suçun levhaları” başğıyla kavramlaştırır.

Ağustos 2019  <  F: İbrahim Akyürek  

                                         

14 Haziran 2025 Cumartesi

Orhan Tüleylioğlu Kitapları


 Orhan Tüleylioğlu Kitapları

 

VEDA: Doç. Dr. Orhan Yavuz, 15 Haziran 1977


Son duruşmada, davaya müdahil avukat olarak katılan İsmail Sami Çakmak mahkemeye sunduğu dilekçede şunları söylüyordu:

“Müvekkilimin eşi Doçent Orhan Yavuz 15.06.1977 tarihinde, ırkçı, insanlık düşmanı, gözü dönmüş canilerce, ideolojik nedenle ve örgütlü bir biçimde katledilmiş bulunmaktadır. Yaşamının her anını halkının mutluluğuna, insanca yaşamasına, öğrencilerinin mutluluğuna ve eğitimine adamış olan bu bilim adamının katledilmiş olmasından ailesi ile birlikte tüm Türk halkının büyük bir üzüntü duyduğu ve büyük bir kayba uğradığı bir gerçektir. Hiçbir kişisel çıkar peşinde olmayan, bir devlet memuru maaşıyla insanlığa yararlı olmaya didinen ve öğrencilerini de bu doğrultuda yetiştirmeye uğraşan bir bilim adamının, yine beyni yıkanmış-programlanmış öğrencileri tarafından katledilmesi üzücü olduğu kadar utanç verici bir cinayet olarak ortadadır. Müvekkilimin eşi öldürüldükten sonra, devletin hemen hemen her kademesinde sızabilmiş bulunan bazı faşist ruh ve zihniyetli kişiler, aldıkları talimatlar doğrultusunda, olayın üzerine gerektiği biçimde gitmemişler, bazıları da olayı çarpıtmaya ve küllemeye çalışmışlardır."

Orhan Yavuz Türkiye’de öldürülen ilk akademisyendir. 

                  

Doç. Dr. Orhan Yavuz,
faili belli bir “faili meçhul cinayet’in kurbanı olarak kaldı.

13 Haziran 2025 Cuma

Kitap



 KURGUNUN 6 KURALI

Tuğba Büyüker 

Sinema okullarında kurgu derslerinde ilk konuşulan konu benim üç boyutlu kurgu diye adlandırdığım şeydir: A çekiminde bir adam kapıyı açar, odanın ortasına kadar yürür sonra ikinci çekime kesilir: B çekiminde adam aynı noktadan ilerler ve masasına oturur. Yıllar boyunca, özellikle sesli filmin ilk yıllarında kural buydu. Üç boyutlu bir dünyada devamlılığı sağlamaya çalışırdınız. Bunu yıkmak bir başarısızlık olarak görülürdü. İnsanları uzayda sıçratma belki ancak deprem veya kavga gibi çok uç ve yoğun hareket içeren durumlarda düşünülebilirdi. 
Ben aslında üç boyutlu devamlılığı altı kurallık “bir kesmeyi iyi yapan kriterler” listemin sonuna koyuyorum. Listenin başında bir sinema okulunda, tanımlanması en zor şey olduğu için büyük olasılıkla en sonda kalacak “Duygu” var. “Seyircinin nasıl hissetmesini istiyorsunuz?” Eğer film boyunca onların hissetmesini istediğiniz şeyi hissediyorlarsa yapabileceğinizin en iyisini yapmışsınız demektir. Filmin sonunda hatırladıkları kurgu, kamera, oyuncu performansları ve hatta öykü bile değildir, sadece nasıl hissettiklerini hatırlarlar. Benim için ideal bir kesme aşağıdaki altı kuralın hepsini birden karşılayan kesmedir:
- O andaki duyguya uygundur,
- Öyküyü ilerletir,
- Ritmik açıdan ilginç ve doğru zamanda gerçekleşir
- “Gözle takip” diye adlandırabileceğimiz bir şeyi -seyircinin çerçeve içindeki ilgiodağının yeri ve hareketi ile ilgilidir- hesaba katar,
- “Düzlemselliğe” saygı gösterir – üç boyutlu dünyanın fotoğrafla iki boyutluya indirilmesiyle ilgili dilbilgisi (aks çizgisi sorunları vs.),
- Üç boyutlu dünyanın devamlılık kurallarına uyması beklenir (insanlar odada neredeler ve birbirleriyle ilişkileri nedir?)

1- Duygu 51 %
2- Öykü 23 %
3- Ritim 10 %
4- Göz takibi 7 %
5- Perdenin iki boyutlu yapısı 5 %
6- Aksiyonun üç boyutlu yapısı 4 %


Listenin en başındaki duygu her ne pahasına olursa olsun korumanız gereken şeydir. Eğer bir kesme yapmak için bu kriterlerden herhangi birini feda etmeniz gerekiyorsa listenin altından başlayın ve üste doğru gidin.
 
Örnek olarak eğer filmdeki belirli bir an için değişik birkaç kesme olasılığınız varsa ve bunlardan birinin doğru duyguyu verdiğini ,öyküyü ilerlettiğini, ritmik açıdan tatmin edici olduğunu, göz takibini ve düzlemselliği koruduğunu ama üç boyutlu dünyanın devamlılığını sağlayamadığını fark ederseniz, her açıdan yapmanız gereken kesme budur. Eğer diğer olası kesmelerin hiçbiri doğru duyguyu vermiyorsa, uzamsal devamlılığı feda etmeye değer. Her kurala verdiğim rakamsal değer alaycı görülebilir: Fark ettiyseniz listenin başındaki iki kriter (duygu ve öykü) değer olarak son dördünden (ritim, göz takibi, düzlemsellik, uzamsal devamlılık) fazladır. Bazı durumlarda listenin başındaki duygu diğer beşinden değerlidir.

Aslında ayrıca bunun pratik bir tarafı da var: Eğer duygu doğruysa ve öykü biricik ve ilginç bir şekilde ve doğru ritimle ilerliyorsa, seyirci daha alt seviyedeki göz takibi, aks çizgisi vs gibi kurgu sorunlarını göz ardı etme eğiliminde olacaktır. Genel prensip olarak listede daha üstteki bir kriteri karşılamak alttaki sorunları örtmeye yardımcı olur. Ama tersi doğru değildir: Örnek olarak 4 numarayı karşılamak (göz takibi) 5 numaradaki (aks çizgisi) sorunu gözden kaçırırken, 5 numara (aks çizgisi) doğruysa ama 4 numara (göz takibi) dikkate alınmadıysa kesme başarısız olacaktır. Uygulamada göreceğiniz gibi listenin en üstündeki üç şey (duygu-öykü-ritim) birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bunları birbirine bağlayan güç atom çekirdeğindeki proton ve nötronları bağlayan güçlere benzer. Listenin altına doğru gittikçe bu bağlar da zayıflar. Çoğu zaman altı kriterin hepsini karşılayabilirsiniz ve mümkün olduğu sürece daima buna uğraşmalısınız: Fazlasını elde etmek varken asla azıyla yetinmeyin. 
Önerdiğim bir öncelikler listesidir. Eğer bir şeyden vazgeçecekseniz asla duyguyu öykü için feda etmeyin. Öyküyü ritim için, ritmi göz takibi, göz takibini düzlemsellik ve düzlemselliği uzamsal devamlılık için feda etmeyin.

Kaynak Kitap : Walter Murch-Göz Kırparken

              

Walter Murch

     
Alyssa Maio Yazdı
 

12 Haziran 2025 Perşembe

9 Haziran 2025 Pazartesi

4 Haziran 2025 Çarşamba

Fotoğraf/Film Haftası 2025

 

Fotoğraf/Film Haftası 2025

Zonguldak Sergi Odası, Zonguldak Kömür Havzası maden işçilerinin grevinin 35. yılı nedeniyle yeni bir program gerçekleştirecek.

26'ıncı yılına giren Sergi Odası, 2025'in Kasım ve Aralık aylarında Fotoğraf/Film Haftası'nın ikincisine hazırlanıyor.

Hafta boyunca fotoğraf sergi ve gösterileri, dergi/gazete/afiş gibi basılı malzemelerden oluşan arşiv sergisi yapılacak. Almanya'ya göçü konu alan bölümde Yönetmen Fatih Akın'ın filmleri gösterilecek.

İlki geçen yıl gerçekleşen etkinlik, Britanya (İngiltere) kömür işçilerinin 84/85 uzun grevinin 40'ıncı, Zonguldak (Türkiye) Kömür Havzası maden işçilerinin 90/91 uzun grevinin 34. yılı nedeniyle hazırlandı. Program, kömür işçilerinin yazarı İrfan Yalçın ve maden işçilerinin naif bir dostu olarak anılan ressam Nedim Günsür'un anısına adandı.

30 Kasım 1990 tarihinde Genel Maden İş Sendikası’nda (GMİS) örgütlü olan maden işçileri greve çıkmıştı. 

Bu yılın programı Zonguldak Madenci Anıtının Heykeltıraşı Tankut Öktem'e ve yakın tarihte hayata veda eden Fotoğrafçı Sebastião Salgado'nun ansına adandı.
 Sergi Odası yöneticisi fotoğrafçı İbrahim Akyürek hafta hazırlıkları nedeniyle yaptığı çağrıda; yeryüzündeki kömür havzaları arasında yurttaşların öncülük ettiği gönüllü kültür köprüsü kurmak istediklerini belirtti. Bu konuda farklı havzalarda yaşanan (Almanya, Hollanda, Britanya, Belçika, Slovakya, Ukrayna v.d. ) mücadeleci emek kültürünü sahiplenen kişi, topluluk ve kuruluşlardan programlarına etkinlik desteği beklediklerini açıkladı.

 


 

F: İbrahim Akyürek 

BÜFOK

BÜFOK Bülten 
Mayıs 2025
Biyografi: 
Gazze’den Dünyaya Yükselen Ses: 
Fatima Hassuna

 

3 Haziran 2025 Salı

İrlanda

İFSAK BLOG
Duvara Yazmak Vehbi Koca

ZFD

 
Zonguldak Fotoğraf Derneği

2020

Henri Cartier-Bresson Fotoğrafları Hicivli Resimler Olarak Yeniden Tasarlandı  
TAVİS YAPRAK ELDİVEN



2 Haziran 2025 Pazartesi

Mayıs 2025

 

Jaguar ile Salgado

Brezilyalı fotoğrafçı ve çevreci Sebastiao Salgado, Paris’te daha doğrusu ikinci vatanında 23 Mayıs 2025’te 81 yaşında lösemi nedeniyle vefat etti. Aslında bir iktisatçı olan Salgado 1973’ten itibaren kendini bütünüyle fotoğrafçılığa adadı, 1960’ların sonuna doğru Brezilya’daki askeri diktatörlükten kaçarak eşi Lélia Wanick Salgado ile birlikte Paris’e yerleşmişti. Salgado 1944’te, Amazon yağmur ormanlarından sonra Brezilya’nın en yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip bölgesi olan Atlantik Ormanları’na yakın Aimorés şehrinde doğmuştu. Hayatının son dönemlerinde çevre aktivizmi ve doğa fotoğrafçılığına ağırlık veren Salgado, “Genesis” projesiyle dünyanın el değmemiş doğal güzelliklerini kayıt altına aldı. Eşi Lélia ile birlikte kurdukları Instituto Terra (Toprak Enstitüsü) aracılığıyla Brezilya’da doğduğu topraklarda 1500 dönümden büyük tahrip edilmiş bir araziyi sadece 23 yılda bir ormana dönüştürerek somut bir çevre mirası bıraktılar.

 Salgado’nun sağlığı, 1990’larda geçirdiği sıtma, 1999’da İstanbul’da uğradığı saldırı, 2010’da Endonezya’da kaptığı kemik iliği fonksiyonlarını etkileyen falciparum sıtması nedeniyle bozulmuştu. Son yıllarında lösemiyle mücadele ediyordu.   
 
Mehmet Çelik   Milliyet

                        

Mayıs 2025

Ezilenler İçin İstanbul Gezi Rehberi

 

21 Mayıs 2025 Çarşamba

Boşuna Yakınma, Kitapsız Düzelmez!

    
Ölmeden önce 
Trafik kazalarının nedenleri ve ulaşım politikası konusunda hemen okunması gereken ilk on üç kitap : 6
1-Otomobilin Ekolojisi Peter Freund-George Martin
2-İnsan ve Otomobil, Erdoğan Özkale
3-Türkiye’de Trafik Kazaları Gerçeği 1-2Osman Öztürk
4-Kırmızı Işıkta Son Tango, Cengiz Hortoğlu
5-Ulaştırmanın Sefaletinden "Canavar" RetoriğinePervin Erbil
6-Modernizm, Otomobil Kültürü ve Reklam, Serpil Aygün Cengiz
7-Ve İnsan Otomobili Yarattı, İlya Ehrenburg

8-Yürümeye ÖvgüDavid le Breton
9-Enerji ve Eşitlik, Ivan Illich
10-Hayatımız Trafik ('Trafik Canavarı' Neyi Gizler?)İbrahim Akyürek
11-Yavaşlık Milan Kundera
12-Oto-mobil: Bir Röntgen Denemesi (Cogito dergi-Sayı 24)
13-Otomobil Virüsü, Hermann Knıflacher
         

 

“Trafik Canavarı” öldü!


 “Trafik Canavarı” öldü!

İbrahim Akyürek
Özellikle çok ölümlü trafik kazası haberlerinin değişmeyen simgesi “Trafik Canavarı” artık ortada eski sıklıkta görünmüyor. Ölümlü kaza haberleri eskisi gibi manşete de çıkmıyor. Yeni nesil kazalar mobese kayıtlarından seyirlik halde görüntülü mecralara veriliyor. "İyi ki orada değildim" hissi yaratan görüntüler, seyircilere, devlete-millete faydalı oluyor mu, bilinmiyor.
Canavarın ölümünü düşünürken Zonguldak Valisi’nin geçtiğimiz günlerde Karayolları Bölge Müdürü’ne yönelttiği görüşler ilgimi çekti. Müdür Hüsamettin Özendi’nin meydana gelen kazalarda sürücüleri de sorumlu tutma yönündeki açıklamasını yarıda kesen Vali Erdoğan Bektaş’ın aşağıdaki görüşü canavarın kesin ölümünün yaklaştığının devlet katındaki durumuydu benim için. Aynı zamanda, kör noktaların haritasını yayınlayıp önlem ve sorumluluk almayan kamu yönetimi için bir uyarı gibiydi:
Şoförlük, yol ve araç şartlarına göre yapılan bir eylemdir. Çok sebepleri olan ölümlü trafik kazaları var ve biz bunları biliyoruz. Ama bütün bunlara rağmen ortada bir şey var. Bir kuşku var, bunun adı da ‘korkuluk’tur. Bunu yapıncaya kadar biz bu suçtan beraat edemeyiz. Hani Nasrettin Hoca demiş ya: "Hırsızın hiç mi suçu yok?" "Suçsuz" demiyoruz, ama biz kendi suçumuzla ilgiliyiz. Kaza olan noktalar belli. Siz iyisini bizden daha iyi biliyorsunuz. O alanlara öncelik verelim. Yani insan ölüyor. Ölen insanın geri gelme şansı yok. Yani suçlu o ya da bu önemli değil ki… Sonuç ortada. Dolayısıyla biz elimizden geleni sonuna kadar yapacağız. Bizim işimiz bu”
"Enflasyon Canavarı" gibi “Trafik Canavarı” simgesi de başlangıçta çok kullanışlıydı. Aşırı hız, hatalı sollama, alkollü araç kullanma gibi tanımlar kamu kaza istatistiklerinin en başında (neredeyse %99’lar) yer alıyordu. Kalanı yol, araç kusurlarıydı. Zamanla canavar simgesi önemli karayollarının kenarlarında uyduruk tabelalar olarak kullanıldı. Büyük bir ciddiyetle canavarla mücadele kuruluşları oluşturuldu. Canavarın faaliyetleri terörle eş tutuldu. Özellikle 90’lı yıllarda bazı devlet üniversiteleri, bazı liberal köşe yazarları canavarla mücadele yemini ettiler neredeyse. Solcu gazeteler (Cumhuriyet, Birgün) bile yakın tarihlere kadar canavar simgesine sığındı kaza haberlerini duyururken. Zaman zaman kazaların dehşetine dikkat çekmek için "şu kadar yılda bir ilçe nüfusu kadar insan ölüyor" dendi. Aslında bu rakamlar da gerçek değildi. Kaza sonrası hastanede ölen yaralılar, jandarma bölgesindeki ölümler istatistiklerde yer almıyordu. Ancak, 2016’dan bu yana Avrupa Birliği veya Birleşmiş Milletler projelerinin zorlamasıyla, sayılmayan yaralanma ve ölümler de kayıtlara girmeye başladı.
90’lardan 2000’lere otolar, otoyollar, köprüler alıp başını giderken "bu kadar araca, köprüye gerek var mı?" sorusunu çok az insan sordu. Nüfusun artış hızı tartışmalarda günah keçisi işlevi gördü. Toplu taşımayı, metroyu, öteki seçenekleri çok az insan düşündü, arzuladı. Solcu gazetelerde oto sayfaları vazgeçilmez oldu. Oto teknolojisi adı altında araba markalarının reklamını yaptılar. Çevrecilikle ilgili sayfa ve köşeleriyle perhiz-turşu zıtlığını anımsattılar.

Sonunda geldik bugünlere...
“Trafik Canavarı”nın yani günah keçisi olarak aşağılanan, suçlanan sürücünün, yayanın, yolcunun istatistiklerdeki yüzdesi giderek düşüyor. Artık yol yapım hataları, aydınlatma ve işaretleme, araç kusurları tartışılıyor. Kazalarda yakınlarını yitiren aile bireyleri başkalarının canı yanmasın, sorumlular ortaya çıksın düşüncesi ile hareket ediyor. Suç duyuruları, tazminat davaları artıyor. Tek tük de olsa ülke çapında yollarda protesto buluşmaları oluyor. İnternet ortamında tepkiler paylaşılıyor. Artık yaya derneğimiz bile var. Kaza nedenleri eskisi gibi gizlenemiyor. Sonunda otomotiv endüstrisi; teşvikcisi ve kollayıcısı devlet baba ile birlikte canavarı ölüme terk ediyor.
Ancak aşırı hız suçlaması hız kesmeden sürüyor. Beyin yıkama görsel medyada kamu spotları ile sürüyor. Hızı teşvik eden, hızdan mutluluk, bol tüketim arzusu çıkaran serbest piyasa oyuncuları devlet-medya eliyle günah keçisi ilan edilen yurttaşlarını, müşterilerini kovalamaya devam ediyor. Hem hıza övgüler düzülüyor, hem hız üzerinden suçlama artıyor. Kapitalist sistemin bilindik mekanizması burada da aynı. Sistem; hem gösteriyor, arzulatıyor, hem de gösteriye fazla kapılırsan şamarı patlatıyor, günah keçisi olmanı sağlıyor.
2012’de trafik güvenliği kitaplığı oluşturma gayreti içine giren, trafik kitabı çıkaran, fotoğraf sergileri hazırlayan bir gönüllü olarak dikkat çekmek istiyorum. Kazalarda sendikacı, sanatçı, yazar, futbolcu, politikacı, gazeteci, akademisyen ölüp gitmesine karşın makale, araştırma, film hele kitap parmakla sayılacak kadar az. Kazalarda yitirdiğimiz ünlüler sayfalarına ulaşırsanız "O da mı kazada ölmüş!" şaşkınlığıyla tanınmış isimlerle karşılaşıp kaygılanırsınız.
Bu yazıyla bir beklentimi paylaşmak zorundayım. Adam film işiyle uğraşıyor annesini, adam sinema yönetmeni ya da tiyatro yönetmeni, en önemli oyuncusunu kazada yitirmiş çıt yok. Elinden ne geliyorsa, elinde ne malzeme varsa üzüntüsünden bir küçük eser yaratmasını öfkeyle, umutla bekliyorsunuz. Bazı kurbanların anısına kurumlar, belediyeler yarışma düzenliyor ama ortada ölüm nedeni olan trafik kazaları yarışma konusu bile sayılmamış...
67sergi@gmail.com   
2019  Şubat 2019