Rüya kuşları
Kendi rüya kuşumla Benjamin’in kitabını okurken, modernliğe dair eleştirisine takıldım. Şehirlerde can sıkıntısı tükeniyor, ülkede de giderek azalıyor, diyordu. İnsanların zihni öyle yoğun bir şekilde meşgul ve oyalanıyor ki boşluklara yer kalmıyor. Oysa can sıkıntısı yoksa, artık hikâye anlatıcılığı da yoktur. Önceki kuşakların deneyimlerini aktaran masallar, halk hikâyeleri ve onları dinleyip tekrar ede ede gelecek kuşaklara aktaracak olan dinleyiciler artık yok.
DENEYİM ALIŞVERİŞİ
Bütün bu olumsuzlukların rüya kuşlarının azalmasıyla, yani Walter Benjamin’in dediği gibi, deneyim alışverişi yapma yeteneğinin yok olmasıyla bağlantılı olduğu düşünülebilir. Bunun için ekranlar gibi ara yüzlere değil, yüz yüze iletişime, toplumsal bağların yeniden kurulmasına ihtiyaç var. Teknolojik gelişmeler, hikâye anlatımına değil, daha çok bilgiye fayda sağlıyor. Bir sürü şey biliyoruz, ama bu bilgiler bir deneyime dönüşmediği sürece faydasız.
Deneyim, zamanın ve duygunun birlikte geçmesidir. Sadece yaşamak değil, yaşadığını fark etmektir. Bu fark ediş, bir başkasıyla karşılaşmayı, onu dinlemeyi, onunla bir anlatı kurmayı gerektirir. Rüya kuşları bu karşılaşmalardan doğar. Ekran değil, yüz; veri değil, ses; bağlantı değil, bağ gerekir. Binlerce romana, filme, tarih kitaplarına rağmen savaşlara dair bilgiler deneyime dönüşmediği için savaşlar devam ediyor. Yaşadıklarımız deneyime dönüşmediği sürece, aynı hataları, aynı acıları, aynı kopuşları tekrarlarız. Sonsuza kadar.
Bülent Usta Birgün
