Hayatımız Fotoğraf
İbrahim Akyürek
9 Aralık 2025 Salı
Beyoğlu
Eksik insan
Eksik insan sendromu ve transhümanizm
Teknoloji altında beden bir araç, optimize edilmesi gereken bir sistem, performans verisi üreten biyolojik bir makine gibi konumlanıyor. Bu durumda beden artık benimle birlikte var olan değil, benden talepte bulunan bir “iş ortağı”na dönüşüyor. Uyku verileri, adım sayıları, üretkenlik uygulamaları, kalori takibi… Beden, öznenin bir parçası olmaktan çıkıp bir projeye dönüşüyor. Bu da kişide “tam değilim”, “eksik çalışıyorum”, “optimize edilmemişim” hissini besliyor. Varoluşçu felsefenin dikkat çektiği “eksik insan” tanımı günümüzde bir sendromun adı olabilir mi? Bu terim teknik bir psikolojik tanı değil ama felsefi bir fenomen olarak çok anlamlı olabilir: “Eksik insan sendromu.”
Ümit İnatçı T24
baronluk
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk
Ortaçağ’ın baronları toprakta üretimi kontrol ederken bugünün baronları veriyi, iletişimi ve üretim süreçlerini yönetiyor. Facebook, Google, Amazon, X, Apple gibi teknoloji devleri, çağdaş dünyada bilgi akışını, iletişim biçimlerini ve hatta siyasal tercihleri belirleyen devasa yapılar haline geldi. Toplumun her katmanı, bu platformların altyapısına bağımlı durumda. Kamusal alan, artık fiziksel bir meydan değil; birkaç özel şirketin yönettiği sanal bir “platform ekonomisi” içinde biçimleniyor.
CUMHURİYETÇİ BAKIŞ
Varoufakis’in vurguladığı temel çelişki burada başlıyor: Vatandaş “kullanıcıya”, halk “veri kaynağına”, kamusal alan ise “platforma” dönüşüyor. Demokrasinin biçimsel varlığı sürse de içerik çoktan sermaye tekellerinin eline geçmiş durumda. Liberal demokrasiler, otoriter liderlere karşı çıkarken piyasa baronlarına dokunmamayı tercih ediyor. Bu yüzden Varoufakis’in ifadesiyle “gerçek bir cumhuriyetçi yalnızca krallara değil, baronlara da karşı çıkar.”
Bu çağda siyasal iktidarın merkezinde artık devlet başkanları değil, veri akışını ve dijital iletişim araçlarını yöneten özel şirketler yer alıyor. Her seçim kampanyası, her toplumsal hareket, bu dijital ağların denetimi altına girmiş durumda. Kamusal tartışma alanı, birkaç algoritmanın gölgesinde şekilleniyor. Bu durum, Varoufakis’in “yeni feodal düzen” kavramsallaştırmasını yalnızca bir metafor olmaktan çıkarıyor; somut bir ekonomik ve politik gerçekliğe dönüştürüyor.
DİJİTAL FEODALİZM
Bugünün dijital kapitalizmi, klasik kapitalizmin sınırlarını aşan bir bağımlılık ilişkisi yaratıyor. Bireyler hem üretici hem tüketici hem de gözetlenen birer veri kaynağına indirgeniyor. Bu yapının sürmesi halinde, demokrasi yalnızca bir “gösteri sanatı” olarak kalacak. Seçimler, özgürlük ve katılımın değil, algoritmik manipülasyonların sahnesi olacak.
Varoufakis, bu tabloya karşı yeni bir kamusallık öneriyor: Ne devletin ne de piyasanın tekeline sıkışmış, katılımcı, ortak mülkiyete dayalı bir dijital cumhuriyet. Bu, üretim araçlarının toplumsallaşmasının 21. yüzyıldaki biçimi olabilir. Kamusal veri merkezleri, açık kaynaklı platformlar ve demokratik olarak yönetilen dijital ağlar, geleceğin eşitlikçi toplumunun temeli olabilir.
Yazının son cümlesi, adeta çağımızın özeti niteliğinde: “Demokrasi artık baronların hizmetinde bir gösteri sanatına dönüştü. Yeni bir cumhuriyet istiyorsak önce baronların mülkiyetini tartışmaya açmalıyız.”
Bugün, ekonomik ve siyasal mücadele alanı yalnızca parlamentolar ya da sokaklar değil, aynı zamanda dijital ağlardır. Varoufakis’in çağrısı, klasik sınıf mücadelesini yeni bir zemine taşıyor. Feodalitenin sonunu getiren halkçı devrimler, bu kez dijital feodalizme karşı da verilmek zorunda.
GÖSTERİ DEMOKRASİSİ
Türkiye bağlamına bakıldığında ise Varoufakis’in işaret ettiği “baronlaşma” olgusu çok daha karmaşık ve çift katmanlı bir görünüm sergilemektedir. Bir yandan siyasal iktidarın giderek merkezileşmesi, kamusal kaynakların dar bir sermaye çevresine aktarılması ve medya-ekonomi ilişkilerinin aynı ağlar içinde iç içe geçmesi, klasik anlamıyla bir “yeni patrimonyal düzen” yaratmıştır. Diğer yandan küresel teknoloji devlerinin Türkiye’deki dijital davranışları belirleme gücü, reklam ekonomisini tekelleştirmesi ve veri akışını denetlemesi, ulusal ölçekteki iktidar ilişkilerinin üzerine ikinci bir tahakküm katmanı bindirmektedir. Böylece Türkiye’de hem yerli sermaye bloklarının hem de ulusötesi platform devlerinin oluşturduğu iç içe geçmiş bir feodal yapı ortaya çıkmaktadır. Bu yapı, yurttaşların giderek daha az kamusal, daha çok ticarileştirilmiş alanlarda var olmasına; politik katılımın ise sosyal medya algoritmalarının yönlendirdiği bir “gösteri demokrasisi”ne dönüşmesine yol açmaktadır.
Doğan Sevimbike Cumhuriyet
8 Aralık 2025 Pazartesi
Yeni
Fatih Akın'dan 'Amrum' yarın vizyonda
12 yaşındaki Nanning’in 2’nci Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını anlatan ve gerçek bir hikayeye dayanan filmin başrollerinde Jasper Billerbeck, Laura Tonke, Lisa Hagmeister, Kian Köppke, Matthias Schweighöfer ve Diane Kruger yer alıyor.
7 Aralık 2025 Pazar
Veda
İngiliz fotoğrafçı Martin Parr 73 yaşında hayatını kaybetti
1980'lerde tartışmalara yol açan sahil fotoğrafları
2025
Alan Macleod:
Dünyanın en zengin yedi milyarderinin tamamı medya baronu
İSRAİL’İ SİLAHLANDIRMAK VE DESTEKLEMEK
TikTok’u yasaklama girişimlerine öncülük eden eski kongre üyesi Mike Gallagher, yasa tasarısının ilk başta başarısız olduğunu ancak 7 Ekim 2023’ten ve İsrail’in eylemlerine yönelik küresel öfkeden sonra Kongre koridorlarında yeniden canlandığını, böylece Oracle liderliğindeki konsorsiyuma satışını zorunlu kılan yasa hâline geldiğini açıkladı.
Zuckerberg’in platformları Facebook, Instagram ve WhatsApp İsrail lehine bundan daha az kararlı bir yanlılık sergilemiyor. Daha 2016’da Facebook, sansür konusunda İsrail hükümetiyle işbirliği yapıyordu; Adalet Bakanı Ayelet Shaked, sosyal medya platformunun, Filistin yanlısı içeriklerin kaldırılması yönündeki taleplerinin yüzde 95’ine uyduğunu açıklamıştı.
WhatsApp ise kelimenin tam anlamıyla bir cephe hattı. İsrail ordusu, Gazze’de on binlerce kişiyi tespit ve hedef almak için Filistinlilerin WhatsApp verilerini kullanıyor. Meta’nın bu süreçte İsrail ordusuyla nasıl ve ne ölçüde işbirliği yaptığı belirsiz. Ancak, bugün Meta, Google, Amazon ve Microsoft’ta çalışan onlarca eski İsrailli casusun, yazılıma arka kapı yerleştirmiş olabileceği ya da verileri eski meslektaşlarına aktardığı yönünde iddialar var. 2022 tarihli bir MintPress araştırması, bu şirketlerde çalıştığı tespit edilen eski 8200 Birliği mensuplarının sayısının yüzleri bulduğunu ortaya koydu.
Yapay zekânın yarattığı rahatsızlık...
Beynimiz yapay zekâ çağında duyu geliştiriyor
Beynimiz her ne kadar birçok şeyi kodlamış olsa da çoğu zaman soru sorarak ve tahmin yaparak ilerleyen bir makinedir. “Bu görüntü fiziksel olarak mümkün mü?” sorusunu arka planda durmaksızın sorar. Buna öngörücü kodlama (predictive coding) denir. Eğer beyin beklediği fizik kurallarıyla görüntü arasında uyumsuzluk keşfederse, “hata sinyali” üretir. Biz bu hata sinyalini bazen bir huzursuzluk, bazen korku, bazen de içimizi kemiren bir his olarak algılarız.
Yapay zekânın yarattığı rahatsızlık tam olarak bu yüzden oluşuyor. Çünkü yapay zekâ üretimi görsellerde çoğu zaman ışık kaynağı ile gölge geometrisi tam olarak uyuşmuyor, dokularda doğallık eksiği oluyor, doğal bir fotoğrafta olması gereken derinlik tutarsız olabiliyor. Bu görüntü beynimizin biyolojik bir hareket algılayan bölgesini, tehditleri algılayıp kaçmamızı ya da savaşmamızı sağlayan bölgesini, yüzü ve yüzdeki bilgileri anlamlandıran bölgesini harekete geçiriyor. Tüm bu bölgeler yıllarca kodlanmış olan bilgilerle ters düşen bir şey gördüğünde, hayatta kalma mekanizmalarımızı tetikliyor.
Son günlerde sosyal medyada paylaşılan yapak zekâ üretimi fotoğraflar bu problemlerin bir nebze üstesinden gelmiş gibi görünüyor olsa da beynimiz, bu görüntülerindeki tutarsızlıkları tıpkı bir yabancı aksanı fark eder gibi hala fark ediyor, ya da en azından şimdilik, şüphe duyuyor. Oysa biz bilinçli olarak o fotoğrafta neyin yanlış olduğunu çoğu zaman bilemiyoruz.
İNSANLIK YENİ BİR DUYU MU KAZANIYOR?
Meriç Öztürk Birgün
2025
Türkiye’nin görsel hafızasına yeni bir soluk
Temel amacı, “Türkiye’de risk altında olan çeşitli fotoğraf arşivi ve koleksiyonlarını toplamak, muhafaza etmek, dijital ortama aktarmak ve bunları araştırmacıların yanı sıra kamuoyunun hizmetine sunmak” olan BEVFAM, belgesel ve basın fotoğrafçılarından sanatçılara, özel gün stüdyolarından amatör arşivlere, ticari fotoğrafçılardan devlet kurumlarınca görevlendirilen fotoğrafçılara kadar uzanan geniş bir üretim alanına odaklanıyor.İstanbul Modern Sanat Müzesi çatısı altında yer alan, ancak yönetim ve işleyiş açısından özerk bir yapıya sahip olan BEVFAM, Kasım 2025 itibarıyla Mehmet Bayhan, Tuğrul Çakar, Nusret Elgin, Nusret Nurdan Eren, Sinan Koçaslan, Robert John Marshall, Mert Rüstem, Gülnur Sözmen ve Sinan Turan arşivlerini bünyesine kazandırdı. Ayrıca, hazırlanan protokoller kapsamında İstanbul Modern Sanat Müzesi Fotoğraf Koleksiyonu’nda yer alan bazı arşivlerden ve İKSV’nin İstanbul Bienali arşivinden bir seçki de Merkez’in kendine ait veri tabanına bağlı web sitesi üzerinden kamuya açılacak. Bu iş birlikleri, Türkiye’de fotoğraf ve kültürel belgelerin erişilebilirliğini artıran önemli bir adım niteliği taşıyor.
Proje Danışmanlığını fotoğrafçı, yazar ve öğretim görevlisi Orhan Cem Çetin’in, Koordinatörlük görevini İstanbul Modern Sanat Müzesi küratörü ve Fotoğraf Bölüm Yöneticisi Demet Yıldız Dinçer’in üstlendiği BEVFAM’ın Danışma Kurulu’nda ise, Amsterdam Üniversitesi Kültürel Analiz Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Özge B. Calafato, Mimar ve Mimari Fotoğrafçı Cemal Emden, BEK Tasarım ve Danışmanlık kurucu yöneticisi Bülent Erkmen, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Ersoy ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gamze Toksoy yer alıyor.BEVFAM Koleksiyonu’na www.bevfam.org adresi üzerinden çevrimiçi olarak ulaşılabiliyor.
Zonguldak
Marş Mira (Barış Yürüyüşü) Belgeseli Tanıklığa Çağırıyor!İ. Kerem Öztürk'ün 'Marş Mira-Srebrenitsa' başlıklı belgesel çalışmaları Zonguldak Sergi Odası'na konuk olacak. İlk etkinlik olan fotoğraf sergisi 9 Aralık 2025 Salı günü saat 13.00'de başlayıp 19 Aralık Cuma günü kapanacak. Belgesel gösterisi ise 15 Aralık Pazartesi günü saat 18.00'de yapılacak.Boşnakça Barış Yürüyüşü anlamına gelen Marş Mira, 2016 yılında 12'inci kez gerçekleşti. Tüm dünyadan dayanışma için gelen gruplar bu yürüyüşe katılarak Bosna'da 1995 yılında binlerce sivilin yaşadığı acılara tanıklık etti.Zonguldak Fotoğraf Derneği üyesi Kerem Öztürk, 2016'da katıldığı yürüyüşten kalan izlenimlerini görseller eşliğinde anlatacak.
5 Aralık 2025 Cuma
4 Aralık 2025 Perşembe
PROGRAM:
Fotoğraf/Film Haftası'nın Aralık Etkinlikleri Başlıyor!
Zonguldak Sergi Odası'nın geçen ay başlattığı Fotoğraf/Film Haftası'nın Aralık ayı programı belli oldu.
9 Aralık Salı günü Babamın Kanatları filmiyle başlayacak olan etkinlikler 11 Aralık Perşembe günü üç gösteriyle devam edecek: Nevzat Çakır 'Sokağın Adı Fotoğraf', Ressam Orhan Taylan ise, 'Atölyesinde Orhan Taylan' belgeseli ile anılacak. Günün son belgeseli ise Gustav Klimt (Hazla Çizilen Kadınlar).
15 Aralık Pazartesi günü saat 18.00 de İ.Kerem Öztürk'ün video ve fotoğraflarından oluşan Srebrenitsa-Marş Mira 2016 (Barış Yürüyüşü) gösterisi gerçekleşecek. 16 Aralık Salı Baskı (One Hour Photo), 19 Aralık Cuma Press haftanın son filmleri olacak.
18 Aralık Perşembe günü Alaaddin Kara, Tankut Öktem'in eseri olan Zonguldak Madenci Anıtını konu alan anlatımı için Sergi Odası'na konuk olacak.
Ahmet Tokyay, Alaaddin Kara ve İbrahim Akyürek'in 'Karaelmas Maden İşçileri' başlıklı fotoğraf sergisi ise 4-19 Aralık tarihlerinde Kilimli Halkevinde izleyicilerle buluşacak. Haftanın ikinci sergisi olan İ.Kerem Öztürk'ün Srebrenitsa-Marş Mira 2016 (Barış Yürüyüşü) 9-19 Aralık tarihlerinde Sergi Odası salonunda yer alacak.
Büyük madenci yürüyüşünün 35. yılı
30 Kasım 1990 tarihinde Genel Maden İş Sendikasında (GMİS) örgütlü olan maden işçileri greve çıkmış daha sonra Ankara'ya doğru büyük yürüyüşü başlatmıştı.
Bu yılın programı Zonguldak Madenci Anıtının Heykeltıraşı Tankut Öktem'e ve yakın tarihte hayata veda eden Fotoğrafçı Sebastião Salgado'nun ansına adandı.
İlki geçen yıl gerçekleşen Fotoğraf/Film Haftası, Britanya (İngiltere) kömür işçilerinin 84/85 uzun grevinin 40'ıncı, Zonguldak Kömür Havzası maden işçilerinin 90/91 uzun grevinin 34. yılı nedeniyle hazırlanmıştı.
İletişim: Sergi Odası : 67sergi@gmail.com : +90 0552 3313847
https://67foto-film.blogspot.com/
2026’ya girerken militarizm ve faşizm
Ekonomik durgunluk ile Ukrayna savaşının, Trump-Putin ilişkisinin getirdiği güvenlik kaygıları altında Avrupa yeniden silahlanıyor. Askeri kapasiteyi genişletme arzusu, kaçınılmaz olarak askerlik konusunu da gündeme getirdi. Örneğin Almanya’da hükümet, zorunlu askerlik konusunu tartışmaya açıyor; kısa dönemli ulusal hizmet modeliyle genç nüfusun orduda etkinleşmesini planlıyor. Fransa da ordusunu genişletmek istiyor ama zorunlu askerlik popüler değil. Fransa’da Le Pen (faşist hareketin parlamenter lideri) Almanya’da AfD zorunlu askerliğin geri getirilmesini, ulusal disiplinin artırılmasını istiyor.
Vatandaşların savaş istemediği, profesyonel orduların personel bulmakta zorlandığı bir dönemde, bu tartışmalar, yalnızca asker sayısını artırmaya ilişkin değil, aynı zamanda, toplumun savaş fikrine direnişini kırmayı, savunma kültürüne adaptasyonunu, savaş kapasitesini artırmayı da gündeme getiriyor. Tıpkı 19. yüzyıl sonu Avrupa’sında olduğu gibi, “istila ve direniş” (“büyük yer değiştirme”, “göçmen istilası”) temaları kültürel ve politik söylemlerde yükseliyor. Günümüzde faşist ideolojiler de tam bu noktada devreye giriyor: Irkçılığı kültürel kodlarla gizleyen, sözde bir erkeklik krizine hitap eden, antiwoke ve hız/teknoloji kültünü kutsayan faşist eğilimler, özellikle teknoloji sermayesinin ve siyasi elitin ilgisini çekmeye başlıyor.
Günümüzün faşizmi tabii ki 1930’lar faşizminin kopyası değil; günümüzün teknolojik, ekonomik ve kültürel malzemeleriyle yeniden üretilmiş bir faşizm bu. Bu dalga, dün çizgi romanlar, dergiler, filmler ile yaygınlaşırken bu gün, X, TikTok gibi, sosyal medya platformları, bilgisayar oyunları, YouTube yayınları üzerinden üretilen ırkçılık, homofobi, kadın düşmanlığı, erkeklik kültü yansıtan “meme”ler ile hızla yayılıyor.
Bu faşist dalga sermaye birikimi ve militarist eğilimlerle örtüşerek savunma yatırımlarının ve zorunlu askerlik tartışmalarının meşruiyetini güçlendiriyor. Kapitalizmin kriz dönemlerinde tekrarlayan bir örüntü olarak ekonomik daralma ve toplumsal huzursuzluk arttıkça sistem militarizme sığınıyor; ideoloji ise bu dönüşümü kaçınılmaz ve gerekli gösteriyor. ABD ve Avrupa’nın hızlanan savunma harcamaları, yalnızca güvenlik endişesi değil, kırılgan ekonomik düzenin yeni bir çıkış arayışının da göstergesi.
Sermayenin ve teknolojik elitin gereksinimleri ideolojik eğilimleri, militarist dönüşümü hızlandırıyor. Ancak vatandaşların büyük çoğunluğu savaş istemiyor. Bu noktada günümüzün faşizmi, toplumun savaş düşüncesine alıştırmaya yönelik bir kültürel ortamı (özellikle I. ve II. savaşların, faşizmin canavarlıklarının anılarından yoksun genç kuşaklar arasında) besliyor. 2026 yılı, kırılgan ekonomik ve militarist eğilimlerin, faşist senaryoların iç içe geçtiği bir dünya getiriyor.
Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet
3 Aralık 2025 Çarşamba
2 Aralık 2025 Salı
Hatırlıyoruz!
Fotoğraf Sanatçısı Nevzat Çakır: "Benim hayatım fotoğraf."
NÇ: Sevginin verdiği bağlılık. Aşk. Aklıma bir şeyler takıldığında bunu fotoğrafla nasıl anlatabilirim diye düşünmeye başlıyorum. Sağlığımla bile fotoğraf çekmemi engellemesin diye ilgileniyorum. Sigara, içki içmiyorum. Erken yatıp erkten kalkıyorum. Yediğime içtiğime dikkat ediyorum. Arabamı iş yerimden uzağa park ediyorum ki o vesileyle yürüyüş yapabileyim. Kırk yıllık dostluk… Çok badireler atlattık. Nereden nereye geldik. Benim hayatım fotoğraf.
1 Aralık 2025 Pazartesi
2025 Kasım
Ulaştırma alanında KÖİ modeliyle yaptırılan otoyol, tünel, havalimanı projelerinin ekopolitik öyküleri bu kitabın konusu.
Bu kitapta ‘ticari sır' gerekçesiyle yıllardır TBMM'den kaçırılan, Sayıştay denetçilerinin dahi zor ulaştığı Yap-İşlet-Devret (YİD) uygulama sözleşmelerinden bazılarının metinlerine -kimi taslak formatında- yer veriyoruz. Devlet kurumlarının özel sektör şirketleri ile yaptığı sözleşmeleri vatandaşın bilmesi gerektiği inancıyla yaptık bunu.
Bunu yaparken gazetecilik eylemine yol gösteren temel soru şudur: Devlet bizlere seneye, ondan sonraki seneye, üç, beş, on yıl sonra salacağı vergilere güvenmese bu garantileri verebilir mi? Hayır. O halde ben de rızam olmadan bana sorulmadan borçlandırıldığım sözleşmeleri okuma hakkına sahibim.”
29 Kasım 2025 Cumartesi
9-19 Aralık
Zonguldak Sergi Odası geçen ay başlayan Fotoğraf/Film Haftası'nın Aralık ayı bölümünü sunmaya hazırlanıyor.
İki yıl önce yitirdiğimiz Ressam Orhan Taylan, 'Atölyesinde Orhan Taylan' belgeseli ve 2021 yılında yitirdiğimiz Nevzat Çakır fotoğraflarını topladığı 'Sokağın Adı Fotoğraf' DVD'si ile anımsanacak. Alaattin Kara, Tankut Öktem'in eseri Zonguldak Madenci Anıtını konu alan anlatımını gerçekleştirecek.
İ.Kerem Öztürk'ün video ve fotoğraflarından oluşan Srebrenitsa-Marş Mira 2016 (Barış Yürüyüşü) gösterisiyle birlikte Babamın Kanatları, Press, Baskı (One Hour Photo), Gustav Klimt (Hazla Çizilen Kadınlar) programın filmleri arasında yer alıyor.
Ahmet Tokyay, Alaaddin Kara ve İbrahim Akyürek'in 'Karaelmas Maden İşçileri' başlıklı fotoğraf sergisi ise 4-19 Aralık tarihlerinde Kilimli Halkevi'ne konuk olacak.
30 Kasım 1990 tarihinde Genel Maden İş Sendikasında (GMİS) örgütlü olan maden işçileri greve çıkmış daha sonra Ankara'ya doğru büyük yürüyüşü başlatmıştı.
Bu yılın programı Zonguldak Madenci Anıtının Heykeltıraşı Tankut Öktem'e ve yakın tarihte hayata veda eden Fotoğrafçı Sebastião Salgado'nun ansına adandı.
İlki geçen yıl gerçekleşen etkinlik, Britanya (İngiltere) kömür işçilerinin 84/85 uzun grevinin 40'ıncı, Zonguldak (Türkiye) Kömür Havzası maden işçilerinin 90/91 uzun grevinin 34. yılı nedeniyle hazırlanmıştı. Program, kömür işçilerinin yazarı İrfan Yalçın ve maden işçilerinin naif bir dostu olarak anılan ressam Nedim Günsür'un anısına adanmıştı.
İletişim: Sergi Odası > 67sergi@gmail.com > +90 0552 3313847
https://67foto-film.blogspot.com/
28 Kasım 2025 Cuma
SKOP:
Filtredünya: Algoritmalar Kültürü Nasıl Tekdüzeleştirdi
Instagram, Yelp, Foursquare gibi algoritmik dijital platformlar aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki çok sayıda insan yaşamlarında benzer ürün ve deneyimlerden hoşlanmayı öğreniyor ve bunların peşine düşüyor. Nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, sosyal medya akışlarında benzer türde dijital içerikleri görüyorlar, dolayısıyla tercihleri de ona göre şekilleniyor. Gelgelelim bu etkiler beynelmilel olsa da, bunlara temel oluşturan ağ platformları Batı menşeli – çoğunun merkezi Silikon Vadisi’nde ve akıl almaz derecede zengin bir avuç beyaz erkek tarafından yönetiliyorlar.
Fakat bizden topladıkları bütün verilere rağmen, algoritmik içerik akışları bir taraftan da bizi sürekli yanlış anlıyor: Bizi yanlış insanlara bağlıyor veya bize uymayan içerikler öneriyor, istemediğimiz türde alışkanlıkları teşvik ediyor. Algoritma ağı bizim adımıza bir sürü karar alıyor, ama ona cevap verme ya da işleyişini değiştirme imkânımız yok. Bu dengesizlik edilgenliğe yol açıyor: İçerik akışı ne öneriyorsa onu tüketiyoruz, gördüğümüz şeylere derinlemesine kafa yormuyoruz.
İnternette kendimizi sunma biçimimizi de bu platformların özendirici araçlarına göre ayarlamayı öğreniyoruz. Twitter veya Facebook’ta gönderi yazarken, Instagram’da paylaşmak üzere fotoğraf çekerken, bunları dikkat çekeceğini ve beğeni alıp tıklanacağını bildiğimiz şekilde yapıyoruz. Bu beğenilerin beyinlerimizde dopamin patlamasını tetiklediğini gösteren bilimsel çalışmalar var, yani bunların peşine düşmek ve içerik akışına uyum göstermek bağımlılık yaratıyor.
Filtredünya’nın deneyimlerimizi nasıl şekillendirdiğini anlamak için öncelikle nasıl ortaya çıktığını anlamamız gerek.
27 Kasım 2025 Perşembe
İran
Nuri Bilge Ceylan İranlı sinemacılara yanıt verdi
İran Bağımsız Film Yapımcıları Derneği’yse (IIFMA) ünlü yönetmene tepkili.
Dernek Ceylan’a gönderdiği açık mektupta şunları yazdı:
“İran İslam Cumhuriyeti yönetimindeki Fajr Film Festivali’yle işbirliği yapacağınız haberi, yıllardır insancıl ve entelektüel dünya görüşünüzü yakından takip edenler arasında şaşkınlık ve üzüntü yarattı.”
IIFMA, Nuri Bilge’den festivale katılma kararını gözden geçirmesini ve rejimin yaptığı imaj ve propaganda çalışmasına ortak olmamasını istedi.
Mektupta filmleri nedeniyle hapis cezasına çarptırılan Muhammed Rasoulof ve Cafer Penahi gibi sinemacılar hatırlatıldı.
*İran’da yaşayan film yapımcıları, koşulları ne kadar zor ve karmaşık olursa olsun, film yapmaya ve ileriye giden bir yol aramaya devam ediyor. Diğerlerinden daha fazla umuda ve bu tür toplantılara ihtiyaç duyuyorlar.
*Bir festivali boykot etmek elbette bir direniş biçimi olarak anlaşılabilir, ancak orada yaşayan insanları gösterilecek filmlerden veya bu tür buluşmalardan mahrum bırakmak, sebebi ne olursa olsun, onları cezalandırmak gibi geliyor ve bu bana doğru gelmiyor.
*Her festival, karmaşık siyasi dinamikler etrafında şekillenir. Günümüzde devletin desteği olmadan var olan neredeyse hiçbir festival yok. Ancak siyasi nedenlerle katılmayı reddetmek, bana sanatı siyasete feda etmek gibi geliyor.
*Festivalleri ve orada yaşayan sanatseverleri hükümetlerin günahlarının yükünü taşımaya zorlarsak, dünyada boykotlardan muaf kalacak çok az festival kalır. Bana göre festivallere katılım, hükümetlere destek olarak yorumlanmamalı, siyasi rejimlerin halklar arasında oluşturduğu sınırları aşmanın, kültür ve sanatı siyasetin üstünde bir şey olarak onaylamanın bir yolu olarak görülmeli.
25 Kasım 2025 Salı
Zonguldak / ZFD
“Söyleşi & Kitap Tanıtımı: Fotoğrafın Sırtındaki Kambur: 12 Eylül"
Türkiye'nin kuruluşundan bu yana yaşadığı toplumsal ve siyasal dönüşümlerin sanata, kültüre yansımaları olurken bu süreçte fotoğrafın rolü neydi?
Kitaba da değerli katkılarını koyan dönemin önemli tanığı İbrahim Akyürek ile birlikte Zonguldak Fotoğraf Derneği'ndeki söyleşimizde, 1980'in fotoğrafta bir kırılma tarihi olmasının nedenlerini ve sonuçlarını konuşurken memleketin yakın tarihine fotoğraf ve siyaset üzerinden bir yolculuk yapacağız.
Bu önemli buluşmada sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.
‘Evrenin yeni efendileri’
‘Evrenin yeni efendileri’
Bugün demiryollarının veya otomotivin 20. yüzyıldaki rolüne benzer bir konuma sahip OpenAI, Palantir veya büyük bulut şirketlerinin altyapıları o kadar büyük, pahalı ve stratejik ki buradaki sermayenin birikimi piyasa güçlerine bırakılamıyor. Piyasaların kaldıramayacağı hızda mali kaynak emen yapay zekâ firmaları, jeopolitik anlatının merkezine de yerleşmiş durumdalar. ABD, “yarının teknolojilerini kazanmak için” devasa yatırımlar yapmak zorunda derken CFR raporu bunu açıkça ortaya koyuyor. Teknoloji şirketleri, ulusal güvenlik bürokrasisi ve büyük finans kapital birleşerek Amerikan kapitalizminin yeni hegemonik blokunu inşa ediyorlar.
Bu blokun sürücü gücü ise 2025 yılının ilk yarısında ekonomik büyüme oranının yüzde 92’sini (teknoloji sektörünün büyüme hızını çıkarınca ABD GSH büyüme hızı yüzde 0.1 düzeyine geriliyor), borsadaki artışın yüzde 80’ini sağlayan teknoloji şirketleridir. Yalnızca NVIDIA’nın veri merkezi segmenti, finans devlerinin toplamından daha yüksek piyasa değerine ulaşmış.
Teknoloji sermayesinin altyapısal erişiminin genişliği onu önceki hegemonik fraksiyonlardan ayırıyor. Diğer sektörlerin çalıştığı araçları, kullandığı verileri toplayan bu sektörün elindeki sosyal medya, elektronik ticaret platformları iletişimi, ticareti, araştırmayı, yönetişimi, lojistiği ve giderek ilerleyen ölçüde insanların siyasi kültürel tercihlerini, değerlerini, savaşma dinamiklerini belirliyor. Hiçbir önceki sınıf fraksiyonu toplumsal yaşama, kültüre ve devlet stratejisine bu kadar derinlemesine ve aynı anda nüfuz etmemişti.
Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet








































