"Yalnız sansürcülerin hayal gücünü aşmayan şeyler sansür edilebilir" Andrzej Wajda (Sinema ve Ben)

2 Nisan 2025 Çarşamba

ArtDog

 

Kültür İnsanları Cezaevinde

İBB’ye yönelik soruşturmalar kapsamında tutuklanan isimler arasında İstanbul’da kültürel alanlarda yaptıklarıyla öne çıkan ve kamuoyunun takdirini kazanmış İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve Kültür A.Ş Genel Müdürü Murat Abbas da yer alıyor.

1 Nisan 2025 Salı

Yardım ve yataklık

yardım 

"Sokağa davet edilenlerin karşısına 15 Temmuz'da olduğu gibi başkaları dikilirse...."

/Ali İsmail Korkmaz, polis tarafından darp edildikten sonra eli sopalı gruplarca iki defa daha darbedilmiştir. Darbedildikten sonra gittiği hastanede tedavi görememiş, ilk tıbbi müdahaleyi ancak yirmi saat sonra alabilmiştir./

Mısır / Hazır mısın?

 Meydan dağılmayınca askerler gelip çadırları yakmaya, insanları dövmeye itip kakmaya başlıyor. Aralarında sivil giyimli eli sopalı insanlar var. Evet “eli sopalılar”.

Bir belgeselden notlar

Mehmet Tez  2014  Milliyet

 

30 Mart 2025 Pazar

    

1978-1991: Fotoğrafçılar da Konuşabilir

1978; İFSAK’dan İstanbul Valiliğine: “Gözaltına alınan iki kişi üyemizdir.”

1979; İFSAK, Film-San vakfını protesto etti;  İFSAK, AFSAD, İzmit, Zonguldak, Sapanca sinematek, ESTV-DER: “Antalya Film Festivalinin yasaklanmasını kınıyoruz.”; İFSAK, AFSAD, BASAF, Görsel Sanatçılar Derneği: “Akbank Fotoğraf Yarışmasını boykot ediyoruz.”

1980; İFSAK yönetim kurulu: “Herkes bilmelidir ki, evlere kapanmak çözüm değildir.”; İFSAK: “Yaşamdan ve yarından sorumluyuz.”   

1983; İFSAK: “Atom bulutları altında değil, sanat ve kültür evreninde yaşamak istiyoruz.”

1985; İFSAK’dan öğrenci derneklerine yardım; İFSAK’tan Dalan’a mektup; İFSAK’tan Mesut Yılmaz’a mektup; İFSAK’ın Gürel Yontan’a mektubu;  İFSAK’tan dernekler yasasına eleştiri.

1988; İFSAK’ın Kültür ve Turizm Bakanı’na mektubu; İFSAK üyelerinin bakanlığa armağanı.

1989; İFSAK: “Foto muhabirlerine teşekkür ediyor, geçmiş olsun diyoruz.”

1990; İFSAK: “Fotoğraf gereçlerinin suç aleti olarak kabul edildiği bir zihniyeti şiddetle protesto ediyoruz.”

1991; Günaydın Gazetesi: “İFSAK’dan ateşkes mektubu”

Halil Kıyak

***

Bir önceki yazımda fotoğraf çevremizde sansürün adı yok demiştim. Yani; sansürün, yıldırmanın kendisi var ama adını anma, tepki gösterme yetersiz anlamında…

1978’den 1991 sonuna kadar hem yakın tanıklık, hem aktif üyelik (yöneticilik)  dönemimdeki tepkileri derleyip sıralamazsam hem eksik, hem de birlikte karar aldığımız üyelere, emeklerimize haksızlık olur.

1978; İFSAK üyesi Yılmaz Kaini (İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi) ve Reşat Tekelioğlu (Muhasebeci) İstanbul Kumkapı’da fotoğraf çekimi sırasında gözaltına alınır. İFSAK başkanı Mehmet Bayhan, İstanbul Valiliği’ne gönderdiği bir dilekçe ile İFSAK’ın amacını açıklar. Verdiği bilginin üyelerin gözaltı evrakları ile birleştirilmesini ve durumları hakkında bilgi talep eder.

1979; İFSAK yönetim kurulu Film-San vakfına, sinema biletlerine vakfın ücretli, zorunlu pullarının yapıştırılması nedeniyle tepki gösterir.

İFSAK, AFSAD, İzmit, Zonguldak, Sapanca sinematek ve ESTV-DER yaptıkları ortak açıklama ile Antalya Film Festivali’nin yapılmasını engelleyen sansürü kınar.

Yıllar sonra (2011’de) 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 1979'da sansür, 1980'de ise darbe nedeniyle yapılamayan festivallerin ödülleri “Geç Gelen Altın Portakal Ödülleri" ismiyle sahiplerine verilir.

Akbank’ın her coğrafi bölgeye ayrı düzenlediği geleneksel fotoğraf yarışması vardı. Jüri seçimi ve çalışma yöntemleri, sergilemedeki özensizlik uyarılara karşın düzeltilmeyince dört kuruluş yarışmayı boykot kararı alır.

1980; 28 Mayıs 1980’de İFSAK yönetim kurulu üyesi Halil Kıyak, Beşiktaş Halk-Koop’a uğrar. Amacı, akademi öğrencilerine sağlanan indirimli malzemeden dernek üyelerinin de yararlanmasıdır. O sırada kooperatifin silahlı saldırıya uğraması sonucunda 23 yaşında yaşama veda eder. Korkunun egemen olduğu, kent insanlarının geç saatlere kalmadan eve ulaşma tedirginliği sosyal yaşamı kesintiye uğratır. Bana göre İFSAK, tarihinin en önemli siyasi, kültürel, masum açıklamasını yapar: “Evlere kapanmak çözüm değildir.”; 30 Ağustos 1980; 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle İFSAK “Sanat özündeki en insancıl nitelikleri ile düşmanlıklara, savaşlara karşıdır,” der. 12 Eylül darbesine az zaman kalmıştır, İFSAK dahil derneklerin çalışmaları durdurulur.

1983; Sıkıyönetim yasakları nedeniyle seçimsiz İFSAK 10. Olağanüstü genel kurulu toplanır. Bir dizi karar alınır, onlardan biri “Kültür ve sanat evreninde yaşamak istiyoruz.” isteğidir.

1985; ODTÜ öğrenci derneği yeniden kurulurken, İFSAK üniversitelerde oluşturulan öğrenci kulüplerine destek açıklaması yapar.

İstanbul Büyükkent Belediye başkanı Bedrettin Dalan’dır. Beşiktaş Belediye Başkanı Mümtaz Kola, Mehmet Uyanık’ın bir heykelinin parçalanmasına karar verir.

1985’in Ağustos ayında Kenan Evren, Yıldız Teknik Üniversitesi’ni ziyaret edecektir. Üniversitede açılan bir sergi kapsamında yer alan Gürel Yontan’ın bir eseri ziyaret gerekçesi ile ortadan kaldırılır.

1988; Yeni hazırlanan dernekler yasası ile memur ve öğrencilerin derneklere üyeliğine zorluk çıkartılır. Derneklerin federasyon kurması, kamu yararına dernek olma koşulları ağırlaştırılır. Dönemin Kültür ve Turizm bakanlarına (Tınaz Titiz, Mesut Yılmaz) başta kağıt olmak üzere fiyat artışları, muzır yasasının kaldırılması ve TRT’nin sanata daha çok yer ayırması konularını içeren mektuplar gider İFSAK’tan.

Gelelim Bakan Tınaz Titiz’e gönderilen armağana. Yönetim kurulu üyeleri birer eserini bakanlığa gönderir. İstekleri vardır; zamları, sanatçıya kuşkuyla bakmayı durdurun. Kültürü, “köşeyi dönmeciliğe” kurban etmeyin.

1989; İstanbul’da 1 Mayıs kutlamalarında canına kıyılan Mehmet Ali Dalcı isimli gencin cenazesinde gazeteciler bol küfür ve cop eşliğinde polislerce dövülür. Kenan Evren Cumhurbaşkanı, Turgut Özal Başbakandır. İkisi de yapılanları onaylamadıklarını açıklar. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ve İFSAK yönetim kurulu Gazeteciler Cemiyeti’ne telgraf çekerek kamu adına görev yapan gazetecileri savunur.

1990; Beşiktaş Belediyesi ile Atölye Çizgi’nin İstanbul Ortaköy’deki etkinliklerinde dia gösterisi yapan İFSAK üyesi Celal Deniz ve hazırlıkları yapan Tahsin İstengil gözaltına alınır. İFSAK başkanı Aclan Uraz şu açıklamayı yapar: “Fotoğrafçının suçlu, fotoğrafın suç ve fotoğraf gerekçelerinin suç aleti olarak kabul edildiği bir zihniyeti şiddetle protesto ediyoruz.”

1991; Dernek yöneticilerine iletilen önerilerin karara bağlanması gecikebilir. Ya da kabul görmeyebilir. Bu durumda dernek üyeleri ortak imzaları ile açıklama yapabilir. 1984’de Gökova Körfezi’nde yapımı düşünülen termik santrala verilen tepki Türkevleri Köyü muhtarına gönderilen fotoğrafçı ve sinemacıların ortak imzalı mektubuyla dile geldi.

1991’de Körfez savaşı nedeniyle İFSAK üyeleri Birleşmiş Milletler’e mektup gönderdi. Bir örneği Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye Barış Girişimi Grubu’na ulaştırıldı. Günaydın gazetesi, “İFSAK’tan ateşkes mektubu” başlığıyla, abartarak haberleştirdi. Aynı yıl yine TRT’ye “Gerçeği istiyoruz”; TBMM Başkanlığı, Kültür Bakanlığı ve Başbakan Yıldırım Akbulut’a sansür ve savaşa tepki mektupları gitti. 

***

13 yılı (1978-1991) kapsayan yukarıdaki 1992 tarihli derlemeden yakın dönem İFSAK yöneticilerinin bilgisi oldu mu sorusu akla gelebilir. 1992’de üyelere doğrudan, 2001 ve 2019 yıllarında ise görevde olan yöneticilere bu yazının başlığı altında toplanan haberlerin kısaltılmış küpürleri bir dilekçe ekinde sunulmuştu.

5 Eylül 2023

    

İFSAK BLOG sorumlusu arkadaşların bilgisine,

Merhaba, 
Üç gündür 5 Eylül 2023'de BLOG için gönderdiğim yazının sırasını öğrenme çabasındayım. İki kez BLOG e-postası, bir kez BLOG facebook üzerinden yanıt almaya çalıştım. Olmadı, selamlar,
İbrahm Akyürek 

      
İbrahim Bey iyi günler,
Gönderdiğiniz blog yazınız için teşekkür ederiz.
Yazınız blog yayın politikamıza uygun olmadığından üzülerek yayınlayamayacağımızı bildirmek istiyorum.
Saygılarımla,
Mehmet Naci Demirkol
İFSAKBlog Ekibi

      

İbrahim Bey merhaba,

Blog yazınızın yayımlanamayacağı ile ilgili maili aldıktan sonra yaşanan yanlış anlama neticesinde konu ile ilgili detaylı bir açıklama yapmanın daha doğru olacağına karar verdik. Bu kapsamda öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturmak isteriz ki o da “Sansür” konusunun asla ve kat'a yayın politikamız içerisinde yeri yoktur. Editör ekibi, yazıların yayımlanıp yayımlanmayacağına karar verirken gelen yazıların bir harfini dahi değiştirme hakkına sahip olmadığımız yönünde bir anlayışa sahiptir. TDK kurallarına aykırı yanlış bir yazım var ise de onu da yazarın onayını alarak düzeltmektedirler.

 

Hiç bir beklentimiz olmadan, gönüllülükle Blog ekibi olarak amatör bir ruhla, gelen maillere cevapları ve yazıların yayınlanma tarihine dair bilgilendirmeleri mümkün olan en kısa sürede göndermek için çalışmaktayız. Ancak blog ekibi olarak her birimizin bir çalışma hayatı, ailesi ve yoğunlukları olduğu için bu süreç doğal olarak belli zamanlarda kısa gecikmelere maruz kalıyor. Ancak tüm mailler cevaplanıyor ve cevapsız bir mail kalmıyor.

 

2023 yılında gelen iki yazınızı bildiğiniz üzere yayım programı içerisinde yayımladık, son yazınız daha çok madde madde olduğundan uygun bulunmamıştır. Blogda sanat ağırlıklı olmakla birlikte makale tarzı, konuşma dilinde yazılmış yazılara yer veriyoruz, yazınızı makale tarzına çevirmenizi rica ediyoruz, bu şekilde yazınız İfsak Blog politikasına uygun hale geleceğinden yayımlanabilecektir.

Saygılarımızla, 

Hakkı Ceylan

İfsak Blog Ekibi


       
Merhaba,
Öncelikle ayrıntılı açıklamanızdaki bilgiler için sevindim.
"Blog yayın politikamıza..." şeklindeki kalıp cümle kime yollansa sevimsiz karşılanırdı.
Bu cümleye iki satırlık gerekçesi eklenseydi ya da ben gerekçeyi sorsaydım işler kolaylaşırdı.
Yazımın 'maddesiz' halini sanırım kısa zamanda beceremiyeceğim.
Başka bir yazıda buluşmak üzere, İFSAK'a ve Blog Ekibine teşekkür ederim. 
İbrahim Akyürek

                    

Bertolt Brecht Yılı: 2025

"Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganı, Alman şair ve oyun yazarı Bertolt Brecht'in "Ya Hep Beraber Ya Da Hiçbirimiz" adlı şiirinden alınmıştır. Bu şiir, Brecht'in "Halkın Ekmeği" adlı eserinde yer almakta olup, işçi eylemlerinde sıkça kullanılan bir ifade haline gelmiştir.  

 

26 Mart 2025 Çarşamba

İrlanda

     

The Spirit of Mother Jones Festival
Shandon, Cork City, Ireland

  

Kuşatma

 

Gazeteci ve yazarlardan çağrı: Kuşatmayı kaldırın

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Yayıncılar Birliği (TÜRKYAYBİR), Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve PEN Yazarlar Derneği bugün TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda ortak bir basın toplantısı yaptı.


CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 106 kişinin gözaltına alınma kararının ardından Saraçhane’deki toplantıları ve eylemleri izleyen gazeteciler tutuklandı. NOWTV muhabiri Ali Onur Tosun, Birgün yazarı Barış İnce,foto muhabiri Bülent Kılıç, FransızHaberAjansı (AFP) muhabiri Yasin Akgül,gazeteci Zeynep Kuray, sendika.org internet sitesi muhabiri Zişan Gür, gazeteci Hayri Tunç, İBB foto muhabiri Kurtuluş Arı, Bakırköy Belediyesi foto muhabiri Gökhan Kam, İzmir’de ise foto muhabiri Murat Kocabaş ve Yağız Barut gözaltına alındı.

Basın toplantısı sürerken, Akgül, Tosun, Kılıç, Kuray, Arı ve Kam’ın adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı haberi geldi.

Fakat gün içinde savcının kararını değiştirmesiyle tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildiler.

Saraçhane’deki eylemleri izleyen Birgün muhabirleri Ebru Çelik, Deniz Güngör ve Anadolu Ajansı muhabiri Hakan Akgün güvenlik güçleri tarafından darp edildi. TGC üyesi, serbest muhabir Jan Devletoğlu ise Saraçhane’de fotoğraf çekerken güvenlik güçleri tarafından engellendi, fotoğraf makinesindeki çektiği fotoğraflar zorla silindi.

Basın, yayın ve yazar meslek örgütlerinden iktidara çağrı: Gözaltındaki gazetecileri serbest bırakın  T24 

6 Ağustos 1945 Hiroşima < 6 Ağustos 2025; İmparatorluğa Lanet Günü

 

24 Mart 2025 Pazartesi

Ocak 2024


Size Hobi Kulübüsünüz Desem…

Bugün en çalışkan gözüken fotoğraf derneklerinin sayfalarına bakınca bu başlık aklıma geldi. Sayfalar dedimse bildik işler; sergiler, atölyeler, gösteriler, geziler, fotoğrafla ilgili makaleler. Bu faaliyetlerin hangi derdi tasası çok ülkede gerçekleştiğini fısıldayan cümlelerin olmadığı tek tip soğuk yüzlü sayfalar.

Tamam da bu işleri bir şirket ya da üç beş arkadaşın yan yana geldiği bir topluluk faaliyeti olarak da yapabilirsin. İnternet ortamı sayesinde hızla yol da alabilirsin. Fotoğraf derneklerinin klasik amaç maddelerini bu yol üzerinden de gerçekleştirebilirsin. Geriye mekan ve para işleri kalıyor. 20-30 yıl öncesine göre çok daha kolay yollar yani "fırsatlar" var. Silahlı Evren paşa ile sivil Özal ortaklığının miras bıraktığı serbest piyasanın içinde yüzüyoruz. "Hayırseverlik" ve "duygu işleri" için paydaş arayan, fon dağıtan kasası kirli şirketler var. Mekan dersen şimdi sanalı da dahil, suya sabuna dokunmazsan şimdi her yer senin.

Bir örgütlenme hakkı olan dernekleri bir hobi kulüp çalışması seviyesine, sinik bir ayara sinsice getirmek haksızlık değil mi?

Ülkemizin en eski iki derneği Ankara’da AFSAD’ın, İstanbul’da İFSAK’ın 70’li, 80’li yıllardaki (darbeleri de içeren ortamlar) toplumsal itirazlarını anımsayın. Ya da anımsamaktan kaçın, ayarı hobiciler seviyesine getirin. Biz de sizi 90’lı yılların ortasından sonra azan, yeni dünya düzeni olarak etiketlenen, turuncu devrim olarak da silahlı silahsız ihraç edilen düzenin yılgınları olarak işaretleyelim.

Adınız gibi bildiğiniz, gördüğünüz kötülükler sindire sindire gelmişken, daha fazlası gelirken bir avuçluk yazarın çizerin sesi yalvarırcasına şuna dikkat çekiyor; derneklerin de içinde olduğu laik, demokrat muhalefetin sessizliği…
 
Madem ki bir hakkın, yani derneğin çatısı altındasın bu örgütlü sessizliğin bir parçası da sensin. Ne moda haline gelen anıtkabir ziyaretleri, ne ulusal anmalarda sayfana yerleştirdiğin Atatürk, ne de bayrak fotoğrafları, ya da yüzyıllık Cumhuriyet adına yaptığın sıradan etkinlikler içini rahatlatmasın. 
Dernek kurma hakkı, yani örgütlenme hakkı kolay kolay  kazanılmamış.  Koskoca ülkelerin tarihinde bile ortalıkta sendikalar, siyasi partiler, vakıflar yokken bu örgütlenmelerin öncülü dernekler olmuş. Sonra onca gelgitlerden sonra günümüze gelinmiş: toplumsal amaç, düşünce, çıkar etrafında birleşmenin temsili olmuş dernekleşme hakkı. 
Bizim fotoğraf dernekleri ise amacı yazmakla yetinmiş, ancak düşünce açıklama, yönetenlerden talepte bulunma ve baskı gücü olmaya gelince sinsice susmuşlar. Serbest  piyasaya sızlanarak uyum sağlamış, ancak liberal kafanın "al kullan" dediği ifade özgürlüğüne bile sahip çıkmamışlar. 

 

Madem öyle, aylardır hayalini kurduğum tez gibi ödevlerim var size. 24 Ocak Uğur Mumcu'nun ortadan kaldırıldığı gün. İlk ödev Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu'na. Uğur Mumcu dosyasını karıştırıp, katillerin izini sürmek sizin olsun. İkinci ödev AFSAD'a. Bahriye Üçok kapısına gönderilen bombayla yok edildi. Dosyayı biraz da siz karıştırın. Üçüncü ödev benim İFSAK'a. Madımak dosyasını açıp okumak, özetini çıkarmak sizde. Dördüncü ödev Onat Kutlar'la AFAD'a, beşinci ödev adını ilk kez duyacaklarını sandığım Ümit Doğanay ile BUFSAD'a, altıncısı Muammer Aksoy için İFOD'a, yedinci ödev İlhan Erdost ile KASK'a.   
Garibim Uğur Mumcu yeryüzünden silinince neler olacağını bilircesine "Ey halkım unutma bizi" demiş. Hobici derneklerim için öneriden ötesine geçen başka bir hayalim var; her ulusal ve toplumsal anma günlerinde Atatürk fotoğrafı yanına bir de okulu, işi, evi yolunda pusuda öldürülen aydınlarımızdan birinin fotoğrafının konulması. 
İbrahim Akyürek, 
Ocak 2024

           

Mart 2025

BOYKOT MU DEDİNİZ...

  

Vatanını seven defansa gelsin 

Miyase İlknur  Cumhuriyet  2022

Televizyonlardan izlediğimiz göz yaşartıcı görüntülere “vah vah!” deyip, sosyal medyadan “Diren Akbelen!” demekle bu işler olmuyor. Muhalefet milletvekillerinin basın toplantıları ya da soru önergeleriyle de Akbelen Ormanı kurtulmuyor. 
  Dev bütçeli madencilik lobileri, dev bütçeleri ile milletvekilleri, yerel ve ulusal basını, sözüm ona “Çevre” gönüllüsü kimi dernek ve platformları, yerel yönetici, muhtar, belediye meclis üyelerini çok rahat kendi safına çekebiliyor. Buna karşın madenlerin, HES’lerin ya da turizm tesislerinin yok edeceği belde halklarının ne lobisi ne parası olmadığından sesini duyan olmuyor. Hatta çoğu kez başlarına gelecek felaketten ancak o alana iş makineleri geldiğinde haberleri oluyor ki o zamandan iş işten geçmiş oluyor.

Doğayı katleden şirketler kapitalizmin güler yüzlü, hayır hasenat işlerine adanmışlık maskelerini de çok iyi kullanırlar. Her birinin hayır işlerine ve sosyal sorunlara çözüm sunan vakıflar kurmaları boşuna değildir.
Bu vakıflar ve sosyal projelerini basında tanıtmakta da hiç sıkıntı çekmezler. Kız çocuklarını okutmaktan, ev kadınlarını meslek sahibi yapmaktan tutun da doğayı koruma vakıflarına bile kurucu olmalarına kadar gider iş.

  Akbelen Ormanlarını kurtarmak ve direnen belde halkına destek vermek için ille de bölgeye gidip barikat kurmak gerekmez. Limak Holding’in otellerinde konaklamamak, konaklayacak olanları protesto etmek, bu otellerde oda satan tur operatörlerine karşı kampanya yapmak, yurtdışındaki operatörlere mesaj çekmek ve sosyal medyadan yabancı dillerde mesaj atıp uluslararası kampanya yürütmek de sonuç almada etkili olabilir.
 
2022

       

Payandacı ne demek?
Payanda düşey olan bir taşıyıcıyı, tekneyi veya binayı hem dengede tutabilmek amacı ile hem de çökmesini devrilmesini veya kaymasını önlemek amacı ile kullanılacak olan ahşap veya betondan yapılan göğüsleyici dayanak şeklinde tanımlanır. (İnternet)
      

Mart 2025: Sırrı ile Ahmet...

Savcı Doğan Öz’ü anmak...

Coetzee’nin “Yargıç”ı gibi Öz de iktidarın değerlerine göre masanın diğer tarafındadır artık. Görev yaptığı her yerde faşistlerin, ağaların, gericilerin tepkisi nedeniyle oradan oraya sürülen Doğan Öz’ün son durağı Ankara olur. 1977’de Ankara’ya atandığında dönemin siyasi cinayetleri nedeniyle ülkenin darbe ortamına sürüklendiğini fark eder ve bu kez de o yıllarda herkesin adını anmaya korktuğu kontrgerillayı araştırmaya koyulur. Bu konuda hazırladığı iki sayfalık raporla, “arı kovanına çomak sokar.”

Bu sıralarda, Levent Özyörük isimli solcu bir öğrenci öldürülür. Katillerin, Site Yurdu’na kaçtıkları yönündeki istihbarat üzerine polisin engelleme çabasına rağmen yurdu aratır ve olayda kullanılan silahı bulur. Bu olay, bardağı taşıran son damladır. Mecliste MHP milletvekilleri Doğan Öz’ü suçlayan konuşmalar yapar. Artık istenmeyen, ortadan kaldırılması gereken bir savcıdır. Sürekli tehdit alır.

Ve 24 Mart 1978 Cuma sabahı, eşi ve üç çocuğuyla vedalaşıp işine gitmek üzere beyaz Anadolusuna bindiği sırada bir katilin silahından çıkan kurşunlarla katledilir.

 
  Dosya, 1 Nolu Ankara Askeri Mahkemesine son kez döndüğünde, mahkeme; İbrahim Çiftçi’nin Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğünün kendilerince sabit görülmesine karşın, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararının bağlayıcılığı nedeniyle beraat kararı vermek zorunda kaldıklarını açıklar.2 Karar o kadar akıldışıdır ki Çiftçi bile inanamaz buna. “Hayır, beni öldüreceksiniz. Çıkmıyorum.” der. Sonrası daha da ibretliktir. İbrahim Çiftçi tahliye olur olmaz İLKSAN’a müdür olur. Ardından devletten ihaleler alan muteber bir iş adamına dönüşür. 1997’de MHP Genel Başkanlığına aday; sonrasında da MHP MYK üyesi ve milletvekili adayı olur.  
Prof. Dr. Okan Toygar   Cumhuriyet

                              

20 Mart 2025 Perşembe

Kıyıcıların en irileriyle kırıştırmaya doymayan Yönetmen-Oyuncu, "Oyuncu Kişilik" olarak Sırrı:

Beynelmilel Kitap Açıklaması

"Benim filmim bir taşra kasabasında müzisyenler ve onların etrafındaki halkı merkeze koyarak, kasaba insanlarının darbe ortamındaki hayatı nasıl yaşayıp karşıladıklarını anlatmayı öngörür. Bu kapsamıyla 'Beynelmilel' taşra ölçeğinde, iktidarın hedeflediği dünyaya dönük uygulamalar bakımından sıradan insanın, o 'küçük insan' ın bu değirmene su taşımaya nasıl gönüllü davrandığının, ya da bu sürecin nasıl gerçekleştirildiğinin, bu başarının salt havuç-sopa politikalarıyla uygulanamayacak kadar çeşitli ve ince ince yöntemlerinin bulunduğunun resmidir.
 
"Beynelmilel" neredeyse tümden allegori ile gündelik hayat öğelerinin iç içe geçmiş halini oluşturmuştur; bizim allegoriye başvurmaktaki ölçümüz, cuntacıların gündelik hayata müdahil oluş biçimleridir. Bu yolla darbeyi gerçekleştirenlerin ufuklarının 'dar kışla mantığı'ndan öte bir boyut ve derinlik taşımadığını kavrama imkanı buluruz. 'Beynelmilel' sonuç olarak, 'erdemsiz güç kıyıcıdır' sözünün ne kadar doğru olduğunu gösterir seyirciye..."     

19 Mart 2025 / Sıkıyönetim bildirilerine şimdi "basın açıklaması" deniyor;

Değerli Üyelerimiz ;

İstanbul Valiliği tarafından yayınlanan basın açıklaması nedeniyle, 20 Mart Perşembe günü derneğimizde Beyhan Özdemir ile yapacağız “MAGNUM Fotoğrafçılarının gözünden Ortadoğu Fotoğrafları” etkinliğimiz iptal edilmiştir.

22 Mart Cumartesi yapmayı planladığımız “Nurolbank Fotoğraf Kulübü- Işığın Peşinde ” sergi açılışımız 26 Mart Çarşamba saat 19:00’a ertelenmiştir.

Tüm sanatseverler ile yeni tarihte görüşebilmek dileği ile..

İFSAK     


 

 

CIA’in 'müdahale ettiği' ülkeler ilk kez açıklandı

Söz konusu belgenin 2023 yılında da yayımlandığı ancak o dönemde ülkelerin isimlerinin sansürlendiği ortaya çıktı.

Son yayımlanan belgelerde ise bu bilgiler ilk kez sansürsüz olarak kamuoyuna açıklandı. 
LATİN AMERİKA’DA PROTESTO DESTEĞİ

Belgelerde CIA’in Latin Amerika’daki protestoları organize etmek ve yönlendirmek için aktif rol oynadığı da belirtiliyor.

Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Ekvator, Guatemala, Meksika, Panama, Peru, Uruguay ve Venezuela’da propagandayı desteklemek amacıyla kitlesel gösterilerin düzenlenmesine yardımcı olunduğu bilgisi belgelerde yer alıyor.

Bu durum, ABD’nin sadece seçimlere finansal destek sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda kamuoyunu etkilemeye yönelik operasyonlar gerçekleştirdiğini gösteriyor.

                      


19 Mart 2025 Çarşamba

2020 Eylül




12 Eylül: AKP’nin ideolojik doğum günü
Mehmet Ali Güller  Cumhuriyet- 2020
12 Eylül’ü Kenan Evren’den ve onun askeri yönetiminden ibaret saymak büyük yanlıştır. 12 Eylül, Nisan 1979’da başladı ve hâlâ sürmektedir. Bu çerçeve içinde, 12 Eylül bir milat olarak AKP’nin de ideolojik doğum günüdür.
Bir kere 12 Eylül askerden ibaret bir rejim değildir; iktisadi ve siyasi boyutu da vardır. 12 Eylül rejiminin askeri temsilcisi Kenan Evren, siyasi temsilcisi Turgut Özal ve iktisadi temsilcisi Feyyaz Berker’in şahsında TÜSİAD’dır. / F: İbrahim Akyürek, 1979
 
12 Eylül, 24 Ocak’ın sopasıdır

          

2017 İlk Baskı < 2019 < 2023

 

2022 Ocak

Değiştirilen gündem, kopartılan dil, sürüp giden aymazlık

Fatih Yaşlı  Sol Haber, 2022

 Sözünü ettiğimiz tepkiyi bağlamına yerleştirmek için iki gün önceye, 24 Ocak gününe gidelim. 24 Ocak gününün Türkiye tarihi açısından özel bir önemi var. 24 Ocak 1980’de açıklanan kararlarla ve hemen arkasından gelen 12 Eylül darbesiyle Türkiye ekonomisi neoliberalizme açıldı, “gülme sırası” patronlara geldi ve Türk-İslam sentezi de devletin asli ideolojisi oldu. Bugün biz neoliberalizmin ve Türk-İslam sentezinin iktidardaki birlikteliğinin sonuçlarını yaşıyoruz, yani bugün Türkiye’de günlerden hala 24 Ocak, hala 12 Eylül.

 Sezen Aksu’nun ve muhalifliği Aksu’ya benzeyenlerin 12 Eylül 2010’daki referandumda “evet” demeleri, hem 12 Eylül’ü bir sermaye darbesi olarak görmemelerinden hem de Türk-İslam sentezine ve İslamcılığa dair bir dertleri olmamasından kaynaklanıyordu. Onlar, 90’lar karanlığının asıl faillerini de, AKP’yi iktidara TÜSİAD’ın, NATO’cu generallerin ve başta Fethullahçılar olmak üzere tarikat ve cemaatlerin getirdiğini de, AKP’nin demokratikleşme gibi bir gündeminin olmadığını da, Cumhuriyet’le olan hesaplaşmasını da, yeni bir rejim inşa ettiğini de görmediler, görmek istemediler. Merkez-çevre, elitler-dindarlar, vesayetçiler-demokratlar gibi sahte ikiliklerle AKP’nin ve Fethullahçıların peşine takıldılar. 
                                      

17 Mart 2025 Pazartesi

Mart 2025

Taksim

Kalıplara sığmayan bedenin hikâyesi 
Sanatçı Veziroğlu, Fotoğrafevi’ndeki ‘Kendimi mi Yiyorum?’ adlı sergisiyle zayıf olmanın kutsandığı bir çağın eleştirisini yapıyor. Yeme bozukluğu yaşayan sanatçı, “Fotoğrafla bedenimin olanaklarını keşfettim” diyor.

                     

 

Beyoğlu


 

İzmir

"Karanlıktan Aydınlığa" fotoğraf sergisi İzmir'de açılıyor
Konak'ta bulunan The Letter Art Gallery, izleyicilere "karanlık oda" baskı teknikleriyle gerçekleştirilmiş fotoğraflardan bir seçki sunan "Karanlıktan Aydınlığa" sergisini 17-29 Mart tarihlerinde ağırlıyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Siyah-Beyaz Fotoğraf dersinin çıktılarından oluşan serginin küratörlüğünü Gözde Yenipazarlı üstleniyor.

6 Ağustos 1945 Hiroşima / İmparatorluğa Lanet Günü

 

1984’ün yetimleri gibi...

6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima’ya atom bombasını atan uçağın pilotu, Paul Tibbets’tı. İlkokul çağında izlediğim bir filmde, Paul Tibbets’ın B-29 bombardıman uçağına nasıl ad verdiğini gördüğümü anımsıyorum. Tibbets, uçağa ölmüş olan annesinin adını veriyordu: Enola Gay.

Tarihin en korkunç katliamlarından birinin silahı olarak kullanılan uçak, 2. Savaş’tan sonra da birçok nükleer bomba testinde Tibbets’ın görev aracı oldu. Bizim için kan kırmızısının ve ölüm karanlığının simgesi olan Enola Gay, Amerikan tarihinin gurur verici bir parçası olarak, 1980’den bu yana Washington’daki Ulusal Havacılık ve Uzay Müzesi’nde sergileniyor.

İnternette kısa bir araştırmayla, Paul Tibbets ve Enola Gay’in pek çok fotoğrafına ulaşmanız mümkün. Uçarken, pistteyken, Tibbets’la, uçuş ekibiyle, tek başına... Bu yazıya eşlik eden fotoğraf da onlardan biri. Ama, Rachel Maddow’un anlattığına göre, bu fotoğrafın ve benzerlerinin internetten silinmesi için bir çalışma yürütülüyor.

 Neden? 

Çünkü Trump yönetimi, ‘farklılık, ‘eşitlik’ gibi sözcüklere ambargo koyarken, ‘gay’likle ilgili her şeyi de yasaklamaya çalışıyor! ‘Turunç başgan’ın kanun hükmünde kararnamelerinden yola çıkan Savunma Bakanlığı yetkilileri, büyük olasılıkla arama penceresine ‘gay’ yazıp, ortaya çıkan tüm verileri ‘silinecekler listesi’ne kaydediyor! 

Uğur Kutay   Birgün

                                 

 

6 Ağustos; İmparatorluğa Lanet Günü...

 

16 Mart 2025 Pazar

ABD


 Kömür madencileri ve aileleri ona "madencinin meleği" diyordu ve madencilerden "oğulları" diye bahsetmeye başladıktan sonra "Anne" Jones lakabını aldı.