Teknoloji, oligarşisi ve faşizm
Dijital çağın sermayesi artık üretkenlikten çok erişim ve ranttan besleniyor. Veri sahipliği, fikri mülkiyet, ağ etkileri... Hepsi emeğin değil, davranışın, zamanın, hatta duygunun, dikkatin denetimini hedefliyor. Bu model, salt ürünlerin değil, davranışların da metalaşmasını gerektiriyor.
Burada, “iktidardaki faşizmin” arkasındaki sınıf dinamikleri yeniden görünür hale geliyor. Klasik faşizm, sermayenin en gerici kesiminin toplumsal krizi yönetmek için faşizmi kabullendiği bir andı. Bugün yaşanan da farklı bir biçimde aynı yönelimin dijitalleşmiş hali. Paramiliter kitle denetiminin yerini algoritmik kitle mühendisliği aldı. Şiddet ve zorlama, propaganda ve gözetimle birleşti. Ancak paramiliter sokak şiddetinin, yasa tanımazlığın geri gelmeye başladığı da görülüyor. Devlet denetiminden, kamusal düzenlemelerden, sendikal örgütlenmeden rahatsız olan teknoloji oligarşisi, kendi “serbestlik” anlayışını korumak için faşist harekete yöneliyor.
Ancak sorun yalnızca otoriterlik değil. Faşizm, tarihsel olarak hep bir “oluş-süreç” halidir. Önce kültürel ortam doğar, sonra kadrolar, örgütler, hareket şekillenir, ardından kadrolar ve örgüt devlet aygıtına erişir ve en sonunda büyük sermayenin güvenini kazanır. Bu evreler birbirini izleyerek faşizmin olgun biçimini yaratır.
Benim Yeni Faşizm kitabında önerdiğim gibi, bu olguyu “süreç olarak faşizm” biçiminde düşünmek, onu yalnızca geçmişin bir rejimi olarak değil, bugünün (“kontrol toplumunun”, Gilles Deleuze) içinden büyüyen, yalnızca sokakta ya da devlette değil, işyerinde, platformda, algoritmanın sessiz disiplininde yeniden biçimlenen bir reaksiyon olarak anlamaya yardımcı olur.
Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet
.jpg)
.jpg)